Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Halit Korkmaz

Büyüyen Türkiye’nin Vücut Sancıları

Büyüyen Türkiye’nin Vücut Sancıları

Bugün itibarı ile Türkiye’nin karşılaşmak durumunda kaldığı güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesinde Türk Silahlı Kuvvetlerini etkin ve güçlü hale getiren siyaset anlayışı, bu anlayışa etki eden savunma politikalarının  askeri kapasiteyi ve istihbaratı getirdiği radde, yükselttiği platform,  yeni diplomasinin, yeni sivil ve askeri sanayi üretimlerinin, milli ve tarihsel şuurun gerektirdiği bölgesel ve küresel diyalogların,  tesis edilecek yeni iç birlik ve barış anlayışlarnın konsolide edilerek  kazandıracağı yeni devlet hafızası ile ülkemiz stratejik bir sıçrama tahtasına kavuşacaktır.

Suriye’de, Irak’ta, Katar’da, Libya’da, Dağlık Karabağ’da, Afrika’da, Doğu Akdeniz’de ve Kızıldeniz’de var olan Türkiye, “YENİ” Türkiye’dir.

Dünyanın en kaliteli petrolü olan Kerkük ve Musul petrollerini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e akıtacak boru hattını ve anılan bölgede kurulması planlanan PKK-PYD sözde kanton devlet projelerini yırtıp atan yeni Türkiye’dir. 03 Ağustos 2014’te IŞİD tarafından işgal edilip yüz binlerce Ezidi’nin yerlerinden edildiği, on binlercesinin katledildiği, binlerce kadın ve çocuğun ırzına geçilip köle olarak kullanılıp satıldığı topraklarda Irak Ordusunun arkasına bakmadan Şangal bölgesini terk ettiği hafıza ve kayıtlarda saklı durmakla birlikte IŞİD’i kısa sürede toprağa gömen de  yeni siyaset anlayışı ile Türkiye olmuştur.

Doğu Akdeniz’de ülkemizi Antalya Körfezine hapsetmeye çalışan, konuşlanmış askeri ve sivil temsillerimizi taciz etmeye kalkan mahfillere ait irili ufaklı sürüleri geri püskürten de yeni Türkiye’dir. Libya ve Türkiye’nin teşekkül ettirdikleri Afrika köprüsünün sağladığı yeni stratejiler altın değerindedir. Afrika antlaşmasının sağladığı Mavi Vatan hazinesi ecdadımızın geleceğine zenginlik katmakta ve ileriye matuf ışık tutmaktadır. Gelişen Mavi Vatan Doktrini ile milletçe yeni düşünce ve ufuklar edindiğimizi, bu durumun  halk nezdinde ve özellikle gençlerimiz arasında övünçle karşılandığı her platformda göze çarpmaktadır.

Bu meyanda; Ege Denizinde Yunanistan’ın ülkemize karşı dayatmaya çalıştığı mesnetsiz tezlerde durdurulmuştur. Bu anlayışla Kıbrıs’ta 46 yıldır kapalı pozisyonda tampon bölge konumunda bulunan Maraş’ın statüsü değiştirilmiştir. Karabağ zaferinin yalnızca Asya ve Avrasya’yı değil, dünyayı etkileyecek sonuçlarına önümüzdeki aylarda hep birlikte şahit olacağız. Türkiye’nin Asya çıkışının engellendiği en önemli kapı Nahcivan-Azerbaycan bağlantısı Laçin ve Zengezur koridoru olup, Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan Devletini birleştirip anılan mahfilin Anadolu’ya bağlanması da sağlanmıştır. Bu koridor Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ı birbirine bağlayıp Türk Dünyası ve Orta Asya ile kara bağlantısını da sağlamıştır.

Bu coğrafyalarda niçin var olunduğunu bilmek istemeyenlere meseleyi ısrarla anlatmaya çalışmanın beyhude bir çaba olduğu sarihtir. Bu durum,  uyuyan bir millette uyanık olan bir gözün bütün milleti uyandırıp ayağa kaldırmasıdır. Birinci dünya savaşında milletimiz ve İslam Dünyasının duçar olduğu zilletlerin bugün bir bir kırılıp atılması siyaset üstü bir ulviyet olmakla birlikte mevcutla yetinmenin de konjonktürel olmayacağı  bir gerçektir.

Bugünün doğrusu budur. Doğru, daha doğru doğuncaya kadar doğrudur.

Soğuk savaş döneminde, NATO ve Varşova paktları nezdinde, neşvü nema bulan dünya düzeni, Berlin duvarının yıkılması ile Sosyalizmin eşitlik söylevinden, Kapitalizmin sosyal düzen ve insan haklarından dem vuran, dünyaya sözde nizam verecek ve insanlığı bahtiyar edecek mezkür sistemlere ait adalet ve eşitlik pratiklerinin ne kadar çürük, ideoloji ve demokrasilerinin ne kadar kanlı ve gayrı insani olduğu dünya halklarınca yaşanmak sureti ile test edilmiştir.

Soğuk savaş döneminde ABD ve/veya NATO’nun dünya ve Türkiye’de nasıl örgütlendiğini hatırlayalım. Türkiye’de Kontgerilla açığa düşünce “Özel Harp” Dairesi ismi ile anıldı. Yunanistan’da B-8, Belçika’da SDRA-8, Hollanda’da NATO Command, Batı Almanya’da Gehlen, Avusturya’da Schwert, İspanya’da GAL olarak pakt içinde “GLADİO” olarak örgütlendi. Varşova Paktı ülkelerinde böcekleşen CIA, NATO ülkelerinde suikast, sabotaj ve hatta meşru hükümetlere ihtilaller kurgulayarak adeta devleşmişti.

Ülkelere plastik ideolojiler enforme ederek iç çatışmaları körüklemek sureti ile etkinliklerini artırıp sömürü alanlarını genişletmişlerdi. İdeoloji köleleri, kendilerinin olmayan yabancı sloganları atıp yerlerinde sayarken milli anlayışları ile yürüyenlerden daha çok ses çıkardıkları için kendilerini bahtiyar zannediyorlardı.

Türk Siyasetçi Bülent Ecevit’e 29 Mayıs 1977’de Çiğli Havalimanında gerçekleştirilen saldırıda, dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İSVAN’ın kardeşi Mehmet İSVAN yaralanmış, suikastta kullanılan silahın Özel Harp Dairesinde bulunduğu iddiaları çeşitli tanıklıklarla ortaya konulmuştu.

Bu kerre, Güneşin doğuşunu doğuda arayan Türkiye’nin olgunlaştırdığı ve meyvelerini toplamaya başladığı yeni siyaset ve politikalara ABD/NATO kulvarından özellikle S-400 hamlesi karşısında takınılacak tavrın  kimi diplomasi çevrelerince, Türkiye’nin yaptırım kararlarına muhatap olacağı, (CAATSA) ABD’nin hasımları ile yaptırımlar yolu ile mücadele etme yasası gereğince cezalandırılacağı, ilk yaptırımın 14 Aralık 2020 de ABD Savunma Bakanlığınca uygulamaya konulduğu, bu yaptırımda Savunma Sanayi Başkanlığının hedef seçildiği, anılan yasa gereğince, 12 madde olan yaptırım listesinden en hafiflerinin seçildiği, S-400 krizinin aşılamaması halinde daha sert yaptırımların uygulamaya konulacağı muhtemel gözükmektedir.

Büyüyen “YENİ” Türkiye’nin sancıları da büyük olacaktır. Soğuk savaş dönemlerine geri dönülerek suikast, sabotaj, yalan eylemleri ile aktif olacak “Gayrı nizami” harp, siber saldırılar ve takip edecek ekonomik manipülasyonlara karşı duyarlılığımızı artırmamızın elzem olduğu aşikardır.

Doğu Akdeniz’deki aksak rekabette kıyıdaş ülkeler ve emperyal güçler karşısında ülkemizin verdiği mücadelede vuku bulan Jeopolitik savaş eş zamanlı olarak devam etmektedir. Doğu Akdeniz yalnızca deniz yetki alanı mücadelesi olmayıp çevre coğrafyaları da etkisi içine alacak bir anafor oluşturmaktadır. Avrupa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın, Çin’in, Asya’nın ve Avrasya’nın izlediği Türkiye karşıtı politikalara karşın Türk siyaseti “Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizden vazgeçmemiz söz konusu olamaz.” diplomasisini dirayetle sürdürmektedir. Bu diplomasi ile Suriye, Libya, Kafkaslar, Doğu Akdeniz, Irak ve Körfez dosyalarında Türkiye’ye rağmen adım atılamayacaktır.

AB üyesi Fransa Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın, 10-11-Aralık 2020 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde Türkiye için talep ettikleri silah ambargosuna Almanya Şansölyesi Merkel’in; “Türkiye’ye silah ihracatı meselesinin NATO üyeleri arasında ve yeni ABD yönetimi ile koordinasyon içinde tartışılması konusunda hem fikir kaldık.” açıklaması ileriye matuf kararlar için yeni ABD yönetimine işaret edildiği görülmektedir. Ayrıca, Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesinde AB’nin stratejik çıkarlarının bulunduğu da belirtilmiştir.

Diğer taraftan, yeni Türkiye’nin devlet destekli siber saldırılara en açık ülke konumunda bulunduğu, geçmiş tecrübelerle sabit olmakla birlikte muhtemel bir siber savaşta; elektriklerin kesilip, elektronik tüm irtibatların kırılıp, sağlık ve finans sistemlerinin çökertilip, hava trafik hizmetleri ve stratejik depolar gibi kıymetli varlıkların felce uğratılmasının bu minvalde irdelenerek önleyici tedbirler alınması kaçınılmazdır.

Ülkemiz saatte 50.000 civarında siber saldırıya muhatap olarak en fazla saldırı alan ülkelerin başında yer almaktadır. Bu sıralamada ülkemizi Almanya, Fransa, Rusya, Amerika ve Hollanda takip etmektedir.

Son yıllarda terörle mücadelede uygulamaya konulan politikaların ülkemiz adına müspet sonuçlar doğurması yurt içinde ve dışında mukim bazı çevrelerin bu başarılardan rahatsızlık duymaları, Türk siyasetine artık müdahale edememeleri, oyuncaksız kalmış çocuklar gibi ağlayıp ağa babalarına  koşmalarına sebep olmaktadır. Türk Devlet aklı güvenlik bürokrasisinin hastalıklı ezberlerini hafızalarından silerek milli bir anlayışla görev alanlarına dönmelerini sağlaması siyaset kurumu ile güvenlik bürokrasisinin sağlıklı ilişkiler kurmasına neden olmuştur.

Siyaset kurumunun güvenlik bürokrasisi ile dizayn ettiği yeni yönetim anlayışı Türkiye’nin içte ve dışta sonuç odaklı başarılarının artmasına neden olacaktır.

 

Saygılarımla.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER