Büyüyen Türkiye’nin Vücut Sancıları
An itibarı ile Türkiye’nin karşılaşmak durumunda kaldığı güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerini etkin ve güçlü hale getiren Siyaset anlayışı ve bu siyaset anlayışına etki eden savunma politikalarının düzenleyici olduğu, askeri kapasite ve İstihbaratın geldiği radde, yükseldiği Platform, yeni Politikaların, yeni Diplomasinin, yeni sivil ve askeri sanayi üretimlerinin, tarihsel şuurun gerektirdiği bölgesel ve küresel diyalogların, var olan ve tesis edilecek yeni iç birlik ve barış anlayışlarını konsolide ederek derin nefesler alması vücut iklimine derman olacaktır.
Suriye’de, Irak’ta, Katar’da, Libya’da, Dağlık Karabağ’da, Afrika’da, Doğu Akdeniz’de ve Kızıldeniz’de var olan Türkiye, “YENİ” Türkiye’dir.
Dünyanın en kaliteli petrolü olan Kerkük ve Musul petrollerini, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e akıtacak boru hattının, Anılan bölgede kurulması planlanan PKK-PYD sözde kanton Devlet projelerini yırtıp atan yeni Türkiye’dir. 03 Ağustos 2014’te IŞİD tarafından işgal edilen, yüz binlerce Ezidi’nin yerlerinden edildiği, on binlercesinin katledildiği, binlerce kadın ve çocuğun ırzına geçilip köle olarak kullanılıp satıldığı topraklarda, Irak Ordusunun arkasına bakmadan Şangal bölgesini terk ettiği hafıza ve kayıtlarda saklı durmakla birlikte, IŞİD’i kısa sürede toprağa gömen de (TSK) yeni Türkiye olmuştur.
Doğu Akdeniz’de, Ülkemizi Antalya Körfezine hapsetmeye çalışan, konuşlanmış askeri ve sivil temsillerimizi taciz etmeye kalkan mahfillere ait irili ufaklı sürüleri geri püskürten de yeni Türkiye’dir. Libya ve Türkiye’nin teşekkül ettirdikleri Afrika köprüsünün sağladığı yeni Stratejiler altın değerindedir. Afrika antlaşmasının sağladığı Mavi Vatan hazinesi ecdadımızın geleceğine zenginlik katmakta ve ileriye matuf ışık tutmaktadır. Gelişen Mavi Vatan Doktrini ile Milletçe, yeni düşünce ve şuurlar edindiğimizi, halk nezdinde ve özellikle gençlerimiz arasında övünçle karşılandığı göze çarpmaktadır.
Bu meyanda; Ege Denizinde, Yunanistan’ın Ülkemize karşı dayatmaya çalıştığı mesnetsiz tezlerde durdurulmuştur. Bu anlayışla; Kıbrıs’ta, 46 yıldır kapalı pozisyonda, tampon bölge konumunda bulunan Maraş’ın statüsü değiştirilmiştir. Karabağ zaferinin yalnızca Asya ve Avrasya’yı değil, Dünyayı etkileyecek sonuçlarına önümüzdeki aylarda hep birlikte şahit olacağız. Türkiye’nin Asya çıkışının engellendiği en önemli kapı Nahcivan-Azerbaycan bağlantısı, Laçin ve Zengezur koridoru olup, Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan Devletini birleştirip anılan mahfilin Anadolu’ya bağlanması da sağlanmıştır. Bu koridor Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ı birbirine bağlayarak, Türk Dünyası ve Orta Asya ile kara bağlantısını da sağlanmıştır.
Bu coğrafyalarda, niçin var olunduğunu bilmek istemeyenlere meseleyi ısrarla anlatmaya çalışmanın beyhude bir çaba olduğu malumlarınızdır. Bu; Uyuyan bir millette uyanık olan bir gözün bütün milleti uyandırıp ayağa kaldırmasıdır. Birinci dünya savaşında, Milletimiz ve İslam Dünyasının duçar olduğu Zilletlerin bugün bir bir kırılıp atılması, siyaset üstü bir ulviyet olmakla birlikte, mevcudiyetle yetinmenin yeterli olmadığının idraki içinde olmanın da kifayet etmeyeceği bilinmelidir.
Bugünün doğrusu budur. Doğru, daha doğru doğuncaya kadar doğrudur.
Soğuk savaş döneminde, NATO ve Varşova paktları nezdinde, neşvü nema bulan dünya düzeni, Berlin duvarının yıkılması ile Sosyalizmin eşitlik söylevinden, Kapitalizmin sosyal düzen ve insan haklarından dem vuran, Dünya’ya sözde nizam verecek ve insanlığı bahtiyar edecek mezkür sistemlere ait eşitliklerin ne kadar çürük, İdeoloji ve demokrasilerinin ne kadar kanlı ve gayrı insani olduğu Dünya halklarınca yaşanmak sureti ile test edilmiştir.
Soğuk savaş döneminde, ABD ve/veya NATO’nun dünya ve Türkiye’de nasıl örgütlendiğini hatırlayalım. Türkiye’de Kontgerilla açığa düşünce “Özel Harp” Dairesi ismi ile anıldı. Yunanistan’da B-8, Belçika’da SDRA-8, Hollanda’da NATO Command, Batı Almanya’da Gehlen, Avusturya’da Schwert, İspanya’da GAL olarak pakt içinde “GLADİO’yu” olarak örgütlendi. Varşova Paktı ülkelerinde böcekleşen CIA, Nato ülkelerinde Suikast, sabotaj ve hatta meşru hükümetlere ihtilaller kurgulayarak adeta devleşmişti.
Ülkelere plastik ideolojiler enforme ederek, iç çatışmaları körüklemek sureti ile etkinliklerini artırıp sömürü alanlarını genişletmişlerdi. İdeoloji köleleri; kendilerinin olmayan yabancı Sloganları atarken, yerinde sayarak, yürüyenlerden daha çok ses çıkardıkları için kendilerini bahtiyar zannediyorlardı.
Türk Siyasetçi Bülent Ecevit’e, 29 Mayıs 1977’de, Çiğli Havalimanında gerçekleştirilen saldırıda, dönemin İzmir Belediye Başkanı Ahmet İSVAN’ın kardeşi Mehmet İSVAN yaralanmış, suikastta kullanılan silahın Özel Harp Dairesinde bulunduğu iddiaları çeşitli tanıklıklarla ortaya konulmuştu.
Bu kerre; Güneşin doğuşunu doğuda arayan Türkiye’nin olgunlaştırdığı ve meyvelerini toplamaya başladığı yeni Siyaset ve Politikalara, ABD/NATO kulvarından özellikle S-400 hamlesi karşısında takınılacak tavrın, kimi Diplomasi çevrelerince, Türkiye’nin yaptırım kararlarına muhatap olacağı, (CAATSA) ABD’nin Hasımları ile Yaptırımlar Yolu ile Mücadele Etme Yasası gereğince cezalandırılacağı, ilk yaptırımın 14 Aralık 2020 de ABD Savunma Bakanlığınca uygulamaya konulduğu, bu yaptırımda Savunma sanayi Başkanlığının hedef seçildiği, anılan yasa gereğince, 12 adet olan yaptırım listesinden en hafiflerinin seçildiği, S-400 krizinin aşılamaması halinde sert yaptırımların uygulamaya konulacağı muhtemel gözükmektedir.
Büyüyen “YENİ” Türkiye’nin sancıları da büyük olacaktır. Soğuk Savaş Dönemlerine geri dönülerek Suikast, Sabotaj, Yalan eylemleri ile aktif olacak “Gayrı nizami” Harp, Siber Saldırılar ve takip edecek ekonomik manipülasyonlara karşı duyarlılığımızı artırmamızın elzem olduğu aşikardır.
Doğu Akdeniz’deki aksak rekabette, kıyıdaş ülkeler ve emperyal güçler karşısında, ülkemizin verdiği mücadelede vuku bulan Jeopolitik savaş eş zamanlı olarak devam etmektedir. Doğu Akdeniz, yalnızca Deniz yetki alanı mücadelesi olmayıp, çevre Coğrafyaları da etkisi içine alacak bir anafor oluşturmaktadır. Avrupa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın, Çin’in, Asya’nın ve Avrasya’nın izlediği Türkiye karşıtı politikalara karşın, Türk siyaseti” Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizden vazgeçmemiz söz konusu olamaz.” Diplomasisini dirayetle sürdürmektedir. Bu Diplomasi ile Suriye, Libya, Kafkaslar, Doğu Akdeniz, Irak ve körfez dosyalarında, Türkiye’ye rağmen adım atılamamaktadır.
AB üyesi Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın, 10-11-Aralık 2020 tarihlerinde, Brüksel’de Düzenlenen Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde Türkiye için talep ettikleri Silah ambargosuna Almanya Şansölyesi Merkel’in; “Türkiye’ye Silah ihracatı meselesinin NATO üyeleri arasında ve yeni ABD yönetimi ile Koordinasyon içinde tartışılması konusunda hem fikir kaldık.” açıklaması, ileriye matuf kararlarda yeni ABD yönetimine işaret edildiği görülmektedir. Ayrıca, Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesinde AB’nin stratejik çıkarlarının bulunduğu da belirtilmiştir.
Diğer taraftan; yeni Türkiye’nin, devlet destekli siber saldırılara en açık ülke konumunda bulunduğu, geçmiş tecrübelerle sabit olmakla birlikte, muhtemel bir siber savaşta; Elektriklerin kesilip, Elektronik tüm irtibatların kırılıp, Sağlık ve finans sistemlerinin çökertilip, Hava trafik hizmetleri ve Stratejik depolar gibi kıymetli varlıkların felce uğratılmasının bu minvalde irdelenerek önleyici tedbirler alınması kaçınılmazdır.
Ülkemiz, saatte 50.000 civarında siber saldırıya muhatap olarak en fazla saldırı alan ülkelerin başında yer almaktadır. Bu sıralamada; ülkemizi Almanya, Fransa, Rusya, Amerika ve Hollanda takip etmektedir.
Son yıllarda; terörle mücadelede, uygulamaya konulan politikaların, ülkemiz adına müspet sonuçlar doğurması, Yurt içinde ve dışında mukim bazı çevrelerin bu başarılardan rahatsızlık duymaları, Türk siyasetine artık müdahale edememeleri, oyuncaksız kalmış çocuklar gibi ağlayıp annelerine koşmalarına sebep olmaktadır. Türk Devlet aklı, Güvenlik Bürokrasisinin hastalıklı ezberlerini hafızalarından silerek, doğal görev alanlarına dönmelerini sağlaması, siyaset kurumu ile sağlıklı ilişkiler kurulmasına neden olmuştur.
Siyaset kurumunun, Güvenlik Bürokrasisi ile dizayn ettiği yeni yönetim anlayışı, Türkiye’nin içte ve dışta sonuç odaklı başarılarının artmasına neden olacaktır.
Selam ve saygılarımla
YORUMLAR