Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Veysel Taner Uçar

Fesatlık Küflü Küptür

İnsanlık tarihi, iyilikle kötülüğün, dürüstlükle fesatlığın birbirine karşı sürekli bir savaş verdiği uzun bir yolculuğu andırır. Öyle bir yolculuktur ki bu içinde kolay ifade edilebilenler olduğu gibi, tarifi tanımsız birçok duygular, davranışlar, niyetler de barındırır. İnsanın olduğu yerde bunlarda olmaz mı zaten? Bu savaşta fesatlık, karanlık bir gölge gibi varlığını her daim hissettiren, fakat asla tam anlamıyla tanımlanması kolay olmayan bir duygudur. Kimi zaman kıskançlıkla el ele verir, kimi zaman hırsla beslenir, ama her zaman içten içe büyüyen, çevresine zarar vermekten geri durmayan bir varlık olarak karşımıza çıkar.
Fesatlığın kökeni, insan ahlakının derinliklerinde yatan memnuniyetsizlik ve eksiklik hissinde gizlidir. Allah’ın “Birbirinizi sevin” emrine muhalif bir günahkarlıktır da. Bir başkasının mutluluğunu, başarısını veya refahını görmek, fesat bir kişi için dayanılmazdır. Onlar için hayat, bir başkasının başarısı karşısında kendi yetersizliklerinin daha da belirginleştiği bir aynadır. İşte bu noktada, fesatlık devreye girer. Başkasının sahip olduğu güzel şeyleri değersizleştirmeye, onların mutluluğunu gölgelemeye çalışır. Bu, bir anlamda kendi yetersizliklerini örtme çabasıdır.
Fesatlık küflü küptür aslında. Evet. Küflü küp deyince o kokuyu duyup ta yüzünüzün değiştiğini görür gibiyim. Bilirsiniz küflü küp sadece içindekini bozmakla kalmaz dışına da kötü bir koku verir. İşte bu yüzden fesatlık, sadece başkalarına zarar vermez; aynı zamanda kişinin kendi ruhunu da kemirir. Zihinsel olarak çok yorucudur ve sürekli bir karşılaştırma ve kıyaslama içinde olmayı gerektirir. Bu da kişiyi içsel bir huzursuzluğa ve sürekli bir tatminsizliğe sürükler. Fesat bir insan, asla tam anlamıyla mutlu olamaz. Çünkü başkalarının mutluluğu, onun için bir acı kaynağıdır ve bu acı, kendisini her daim huzursuz hissetmesine neden olur.
Sadece bireyi içten içe kemiren bireysel ya da bencil bir durum değildir fesatlık. Yaşadığın tüm sosyal hayatı da etkiler. Toplumlarda bu duygunun yaygınlaşması, beraberinde güvensizlik ve huzursuzluk getirir. Birbirine toplumsal tabir ile kem gözle bakan insanlar, samimi ilişkiler kurmakta zorlanır; güven duygusu zedelenir ve sosyal bağlar zayıflar. Oysa ki, toplumsal uyumun ve huzurun temelinde güven, samimiyet ve iyi niyet yatar. Fesatlığın hüküm sürdüğü bir yerde ise bu değerler kaybolmaya yüz tutar. Komşuluklarımız, dostluklarımız gibi önce insan ve sonra toplum olma bilincine dair kaybetmiş, ya da kaybolmaya yüz tutmuş hale gelmiş ve eski de aradığımız ne varsa yenilerin fesatlığından değil midir zaten?
Peki ne yapmalı, ne etmeli de bu sinsi yılandan kurtulmalı?
Fesatlıktan kurtulmanın yolu, öncelikle kendi içimize dönüp, kendimizi tanımaktan geçer. Kendi yeteneklerimizi, potansiyelimizi fark etmek ve hayatımızı başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçmek, bu karanlık duygudan uzaklaşmanın ilk adımıdır. Bu hayatta hepimizin kendi yolculuğu, kendi başarıları ve mutlulukları vardır. Başkalarının başarılarına göz dikmek yerine, kendi yolumuzu bulup o yolda ilerlemek, gerçek huzurun anahtarıdır. Evet! Bu anahtar bize takdir etme kapısını da açacaktır. Çünkü fesatlık, insan ruhunun en karanlık köşelerinde gizlenen bir kapı, beslenmesi kolay ama yok edilmesi zor bir duygudur. Ancak kendi potansiyelimize odaklanıp, başkalarının başarılarını kıskanmak yerine takdir etmeyi öğrenirsek, fesatlığın pençesinden kurtulabilir ve daha mutlu, huzurlu bir yaşam sürebiliriz.
Unutmayalım ki, gerçek mutluluk, başkalarının mutsuzluğunda değil, kendi içsel barışımızda gizlidir.
Selametle

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER