Hayatımızda ne olursa olsun sadece söylendik durduk. “Bu böyle, şu şöyle” dedik. Ama hiç söylemek aklımıza gelmedi. Doğruyu söylemek yerine yanlışlara söylendik durduk. Bugün hülasa bu konuya değinmek istedim. Söylenmeyi bırakıp söylemek, doğruyu anlatmak istedim.
İlk bildiğim doğru şudur: iyi insan ol. İyi insan ol ki yaşamın boyunca karşına çıkan insanlar sana zulmetseler dahi onlara hoşgörü ile yaklaş. Bizler iyi insanlar mıyız? Ne konuda iyiyiz? Ne konuda iyi olduğumuzdan daha çok kötüyüz? İnsanın en büyük eksikliği ve iyi olamadığı durum “insan olabilme” kapasitesi ile alakalı zannımca. Yaşamayı, hunharca yaşamayı çok seviyoruz. Varlık olarak kalıyoruz, insan olmayı beceremiyoruz. İşte bu yüzden de herkes hiç kimseyi insan yerine koymuyor. Çünkü kimse “insan olabilme” kapasitesine sahip değil.
Nedir bu insan olabilme kapasitesi? Hangi kıstaslar bir ölçüdür? Bilmiyorum, bizler bunun tanımını yapacak erdeme sahip varlıklar değiliz bence. Hal böyleyken de -iyi insan olamazken- birçok şeyi yitiriyoruz. Hali hazırda insanlığı yitirmek oldukça büyük bir kayıpken üstüne özgürlük, hak ve hukuk kavramları da ekleniyor. Ve kayıplarımız arttıkça “insanlık” meselesinden uzaklaşıyoruz. Kendimizi ve diğerlerini koyduğumuz kefe farklılaşıyor. Çünkü “insan olabilme” kapasitesini “güçlü ve tek olabilme” ile karıştırıyoruz.
Sonra vazgeçtiğimiz şeyler artıyor. Söylemekten vazgeçiyoruz, söylenmeye başlıyoruz. Kendimizi dev aynasında görüp, başkalarını küçümsüyoruz. Gücün gereği “insan olabilmek” ve onun bize sağladığı “özgürlük” değil midir? O zaman neden karşılaştığımız haksız bir şeye karşı sadece söylenmek zorunda hissediyoruz? Madem diğerlerinden daha üstün olduğumuza bu kadar eminiz, neden “insanca” söylemiyoruz?
Söylemek yerine söylenmek daha kolay ve cazip geliyor. Elimizi taşın altına koyamıyoruz. Gücün bizde olduğunu sanırken aslında gücü başkalarına emanet ediyoruz. Demokraside de durum aynı, halk sadece söyleniyor. Tıpkı ülkemizdeki gibi. Halk ellerindeki birer oyla aslında çok güçlü yapılarken “söylenmek” tarafında kaldıkları için o gücü yitiriyorlar. “Maaşlar neden düşük, emekli geçinemiyor, yaşayamıyoruz” diye söylenmek yerine “oyumu verdim ve gerekeni söyledim” diyemiyoruz. Deyim yerindeyse “Dimyat’a pirince giderken elimizdeki bulgurdan olmayalım” diye düşünüyoruz. Çünkü bizim için devlet mekanizması halkın oluşturduğu mekanizmadan daha üstün. Aksine durum tam tersi.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” der Edebali. Onun gözünde halk kıymetlidir. Şimdilerde ise halk ne devletin gözünde ne de halkın kendisinin gözünde kıymetli bir kavram değil. Devlet için kıymetli olan salt güç, halk için kıymetli olan ise karnı doyurmaya yetecek kadar azık, yemek. Bizler doğruları söylemek yerine yanlışlara söylenmeye devam ettiğimiz sürece ve gücün bizde olduğunu bilmediğimiz sürece ezileceğiz. İnsan olamadık ki halk olmayı, birlik olmayı başarabilecek güce erişelim. Önce insan olacağız. Sonra da özgür olabileceğimizi, millet olarak şahsi gücümüzün ne denli yüksek olduğunu anlamamız gerekiyor.
***
İkinci bildiğim doğru da şudur: özgür ol. Çünkü iyi insan olmak, güçlü olmak için tek başına yeterli değildir. Bir halkın her zaman en büyük umudu özgürlüktür. Savaşların en önemli nedeni bağımsızlık değil midir? Özgür ol, fikirlerinde, eylemlerinde, yargılarında. Başkasının özgürlüğüne saldırmadan özgür ol, kendince.
Üçüncü bildiğim doğru da şudur: iyiliğini ve özgürlüğünü daha iyi bir dünya için kullanacak birikime sahip ol. İyi insan olup, özgür olup, bir de bunun yanına birikimini ekle ki, devletin yaptığı yanlışları algılayıp doğrusunu söylemeyi bil. Böylece hem hakka, hem hukuka hem de doğruya ulaşabiliriz.
Söylenmek yerine söylemeyi koymalıyız. Ama önce iyi insan, sonra özgür insan, sonra da birikimli insan olmalıyız. Böylece diğerleri gibi düşünmeyecek ve söylenmek yerine söylemeye başlayacağız. Milletimizin senelerdir yaptığı tek yanlış, haksız olan bir hükümet dahi olsa bu haksızlığın gereği olan doğruyu onlara gösterememektir. Millet olarak ne iyi insan olmayı, ne özgür olmayı ne de birikimli olmayı başaramadık. Çağın gerisinde kaldık.
Doğruların anlatıldığı, ama kendi seçimlerimiz sonucunda yaşadıklarımız için söylenmediğimiz senelerin gelmesi gerekiyor. Biz uzun zamandır yaptığımız yanlış seçimlerin söylentileri ile yaşamaya çalışıyoruz. Bozuk bir çarkı bir türlü çalışabilir hale getiremiyoruz.
***
Sözlerime son verirken savunma sanayisinin göz bebeği TUSAŞ’a yapılan hain terör saldırısını lanetliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. 🎗
instagram: bahadirralemdaroglu
YORUMLAR