Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşı fırsat bilen ABD, Fransa, Rusya, İran vs. bazı ülkeler çıkarlarını gözetmek amacıyla bölgeye akın etmişlerdi. Suriye’ye giren her ülke kendi çıkarları doğrultusunda sivil veya askeri güç bulunduruyordu. Ayrıca kendi askerlerinin kontrolünde göndermiş oldukları şirketleri aracılığı ile bölgenin zenginliğini sömürmeye başlamışlardı. 2011 yılından bu yana Türkiye hariç diğer ülkeler “Suriye Kazan Ben Kepçe” mantığı içinde hareket ediyordu.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü düşünen tek ülke Türkiye idi. Fakat Türkiye’ye yönelik tüm saldırılar da Suriye’nin Kuzeyi’nden yapılıyordu. Elbet ki bu duruma Türkiye sessiz kalmayacaktı. Ülkesinin sınır güvenliğini sağlamak ve bu saldırılara son vermek için Birleşmiş Milletiler Anlaşmasının 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakları doğrultusunda 2011 yılından bu yana terör örgütü PKK/YPG’ye yönelik sınır ötesi operasyonlar yapıyordu.
Türkiye’nin meşru haklarını korumak için Suriye’nin Kuzeyi’ne yönelik yapmış olduğu operasyonları asıl amacından saptırmaya çalışan terör örgütü PKK/YPG ve koruyucusu/gözetleyicisi ABD’nin rahatsızlığı her geçen gün daha da artmaya başlamıştı. Asıl işgalci ABD mi Yoksa Türkiye mi olduğunu bütün dünya biliyordu! ABD’nin karanlık geçmişine bakıldığında, Japonya’da, Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta yaptıkları hatırlandığında, kimin işgalci olduğu aleni bir şekilde ortaya çıkmaktaydı!
Suriye ve Kuzey Irak’ta ABD, Fransa, Rusya ve İran gibi ülkelerin gölgesi altında gücüne güç katan PKK/YPG zaman içinde bölgedeki petrol ve doğal gaz yataklarının bulunduğu yerleri de ele geçirmeye başladı. Suriye’deki iç savaş, emperyalist/sömürgeci bazı ülkeler iştahını kabartmıştı. Bir tek Türkiye yıllardır vermiş olduğu terörle mücadele konusunda meşru haklarından dolayı Suriye’nin Kuzeyi’ndeki terör odaklarına yönelik operasyonlar düzenleyerek ‘güvenlik koridoru’ oluşturmak için çırpınıyordu.
Suriye’de Fırat Nehri’nin doğusunda yer alan PKK/YPG’nin kontrolündeki (Rumeylan ve Deyrizor Petrol yatakları gibi) petrol ve doğal gaz kaynakları yabancı şirketlere peşkeş çekilerek büyük gelir elde ediliyordu. Bilhassa PKK/YPG’ye bağlı Cezire Petrol Şirketi birçok yabancı şirket ile çalışıyordu. PKK/YPG yabancı şirketlerin adeta taşeronu gibi faaliyet gösteriyordu. Türkiye, PKK/YPG’nin işgal ettiği bölgelerde Suriye’deki finans kaynağı olan birçok petrol şirketinin var olduğunu deşifre etmişti.
Türkiye’de hem de Ankara’nın göbeğinde PKK/YPG’li teröristlerin gerçekleştirmiş olduğu bombalı saldırı adeta bir turnusol kağıdı oldu. Artık Türkiye’nin sabrı taşmıştı! Terör örgütü PKK/YPG’ye destek veren ABD başta olmak üzere diğer ülkelere mesaj verme zamanı gelip-çatmıştı! Türkiye Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’nde bulunan terör örgütü PKK/YPG’nın yuvalandığı bölgelere birbiri arkasına operasyonlar düzenledi.
Ankara’daki bombalı saldırı sonrası Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’nde gerçekleşen operasyonlar hem terör örgütü PKK/YPG’ye hem de ABD dahil Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’ndeki terör örgütü PKK/YPG’ye destek veren tüm ülkelere büyük bir ders oldu! Türkiye terörle mücadeledeki kararlığından asla ve asla vazgeçmeyecekti… ABD ve terör örgütü PKK/YPG’ye her türlü desteği veren ülkeler artık akıllarını başına toplamalıydı!
Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’ndeki terör odaklarına yapmış olduğu operasyonlardaki meşru haklılığı bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu. Türkiye’nin meşru haklılığı aleni bir şekilde ortada iken ABD’nin DEAŞ/IŞİD ile mücadele bahanesine bir anlam verilemiyordu! Sözde operasyonlar DEAŞ ile mücadeleye zarar veriyormuş! Artık ABD’nin bu yalanına kimse inanmıyordu.
Türkiye, Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’ne yönelik gerçekleştirmiş olduğu bütün operasyonlarda sivillere yönelik olağanüstü hassasiyet gösteriyordu. Maalesef PKK/YPG terör örgütü Türkiye’nin bu hassasiyetini bildiği için sürekli olarak sivilleri kalkan olarak kullanıyordu. Türkiye ne zaman operasyon yapsa ABD ve müttefikleri tarafından DEAŞ palavrası ortaya atılıyordu.
Türkiye, Ankara’daki terör olayı sonrasında Suriye ve Irak’taki ABD ve teröre destek veren diğer ülkelere ‘örgütten uzak durun, örgüte desteği kesin, sakın yan-yana olmayın çünkü terör örgütünün tüm odaklarının vurulacağız’ mesajını vermişti. Türkiye sonunda dediğini yapmıştı. Terör örgütüne tarihte göremeyeceği kadar büyük bir darbe indirmişti. Operasyonlar sırasında Türk SİHA’larının bombardımanından korunmak için kaçacak delik arayan, çaresiz ve perişan bir halde ABD ve diğer ülkelerin üstlerine sığınan terör örgütü PKK/YPG güçlerinin düşmüş olduğu durum yularlarını tutan patronlarına (terör örgütüne destek veren ABD ve müttefiklerine) de büyük bir ders olmuştu!
Düşürülen Türk SİHA’sı üzerinden propaganda yapmaya kalkıştılar ama ellerine-yüzlerine bulaştırdılar. Çünkü ABD, Türkiye karşısında kıvırtarak düşürdükleri Türk SİHA’sı ile ilgili “vurduk ama bir daha olmayacak…” gibi tuhaf/garip açıklamalar yapmak zorunda kalmıştı.
Türkiye ABD’ye rağmen kararlığından vazgeçmemiş ve hedeflerine yerle-bir etmişti. Tabi ki bu durum ABD’nin son derece rahatsız olmasına neden olmuştu. Türkiye karşısına kim çıkarsa çıksın dinlemiyordu! Önemli olan sonuçtu! Yani, ABD, Türkiye’nin kararlılığı karşısında boyun eğmek zorunda kalmıştı. Daha açıkçası ABD’nin hayalleri suya düşmüştü. Suriye ve Irak’ın Kuzeyi üzerine yapmış olduğu tüm planlar Türkiye’nin kararlılığı karşısında fiyasko ile sonuçlanmıştı.
Dünya medyasından bazıları operasyonların bir misilleme olduğu manşetini atarken bazıları da Türkiye’yi teyit ederek ‘meşru hedef’ odluğunu belirtti. Bazıları gazete, televizyon ve haber ajansları da Türkiye’nin bundan sonra yapacağı operasyonlarda PKK/YPG’nin altyapı ve enerji tesislerinin hedef olacağını duyurdu. Alman DW adlı yayın organı bile terör örgütünün gerçekleştirmiş olduğu Ankara’daki bombalı saldırı girişimine ‘terör’ diyemedi!
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bundan sonra PKK’nın Irak ve Suriye’deki tüm tesislerinin meşru hedef konumunda olduğunu belirterek, “3. taraflar uzak dursun” uyarısında bulundu. Bir uyarı da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’den geldi: “Suriye ve Irak’ta PKK/KCK, PYD/YPG’nin tüm tesis ve faaliyetlerinin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da meşru hedefimiz olacağının herkes tarafından bilinmesini istiyoruz.” dedi. Zaten bu açıklamaların ardından Irak’ın Kuzey’ine 3. kez hava harekatı başlatılmıştı.
ABD, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yapmış olduğu bu açıklamadan son derece rahatsız olmuştu. Suriye’nin Kuzeyi’ndeki askeri gerilimin tırmanmasından dolayı kaygılarını dile getiren ABD, PKK’nin Türkiye’ye yönelik meşru güvenlik tehdidinin farkında olduklarını, amaçlarının IŞİD/DAEŞ ile mücadele ve bölgedeki politikalarının gerilimi azaltmak olduğunu ifade etmişti.
ABD, bölgedeki (Suriye ve Irak) üçüncü ülkelerini uyarmasında Türkiye’nin bu sefer kesin ‘kararlı’ olduklarını anlamış olacaktı ki aba altından sopa gösteremedi. Açıklamasının derinliğinde tedirginlik ve panik vardı! Sadece “ABD, PKK’ye karşı mücadelede Türkiye’nin yanındadır” klasik sözlerle geçiştirdi.
Türkiye, Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’ne yapmış olduğu son operasyonlarla sadece terör örgütü PKK/YPG’ye destek veren ABD’yi değil aynı zamanda terör örgütüne destek veren diğer ülkeleri de “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla!” diyerek uyarmış oldu. Yapılan operasyonlar süresince hiçbir masum sivile, dost unsurlara, tarihi ve kültürel varlıklara ve çevreye hiçbir zarar verilmemiştir. Bu da Türkiye’nin hassasiyeti ve titizliğini apaçık göstergesiydi. Çünkü Türkiye’nin terör örgütlerine karşı vermiş olduğu mücadelenin yegane amacı ülkesinin güvenliği ve milletinin bekası içindi.
Kısaca, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın Kuzeyi’nde gerçekleştirmiş olduğu operasyonlar, sınırlarımızın ötesinde 30 km derinlikte (Suriye ve Irak sınırları içinde) ‘güvenlik koridoru’ oluşturuncaya kadar devam edecektir. Aynı zamanda tüm terör odakları yok edilinceye kadar ve hatta terör örgütü PKK/YPG’ye destek veren üçüncü ülkeler bölgeyi terk edinceye kadar bu operasyonlar büyük bir azim ve kararlılıkla devam edecektir.
YORUMLAR