Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
CAHİT BAYRAK

BEREKETLİ HİLAL, BİTMEYEN SAVAŞLAR

İnsanlığın yaşamını devam ettirebilmesinde en önemli sorun gıda ve barınma ihtiyacı olmuştur. İnsanlar Avcı toplayıcı topluluklardan yerleşik düzene geçerken, tarım ve hayvancılığın gelişmesi önemli hale gelmiştir. İnsanlığın tarım ve hayvancılık alanında üretime geçmesiyle birlikte, dünya üzerindeki en önemli yerleşim birimi Amerikalı antropolog James Henry Breasted tarafından “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan Mezopotamya bölgesi olmuştur.

Tarih boyunca, İklimin elverişli, toprağının bereketli, tarımın ve hayvancılığın yapılabildiği verimli sulak arazilere sahip olması, bölgeyi cazibe merkezi yapmış, insan topluluklarının, uygarlıkların sahip olma isteğini kamçılamış, sık sık savaşların yaşanmasına sebebiyet vermiştir.

Antik çağlardan itibaren Sümerler, Babilliler, Asurlular, Akadlar, Fenikeliler, Persler, Medler, Romalılar gibi daha birçok toplulukların hakimiyetine geçmiştir. Farklı topluluk, kültür ve dillerin bir araya geldiği bölgede, yazının icadıyla birlikte, ticaret gelişmiş, teknoloji alanında yeniliklerle birlikte, hukuk alanlarında dünya mirasına medeniyet adına kalıcı etkiler bırakmıştır.

Akdeniz ikliminin hakim olduğu, Dicle ve Fırat nehir deltalarını da kapsayan hilâl biçimindeki bu bölge, dünya medeniyetinin oluşturulmasına öncülük eden peygamberlere ev sahipliği yapmış, üç büyük semavi dine mensup toplulukların kutsal mekanlarının merkezi haline gelmiştir.

Bölgeyi elde etmek isteyen Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin sahip olma arzusuyla tarih boyunca din savaşlarına da sahne olmuştur. Yüzyıllarca Haçlılar ordu toplayarak Küdüs’ü ele geçirmek için çaba sarfetmiş, Yahudiler “Vadedilmiş Topraklar” olarak gördükleri bölgeye sahip olma emellerini hiç gizlememiştir. Hz. Ömer zamanında 638 yılında fethedilen kutsal şehir Kuddüs zaman zaman el değiştirse de nihayetinde müslümanların hakimiyetinde günümüze kadar gelmiştir.

Uygarlıkların bölgeye sahip olma istekleri, tarih boyunca savaşlara sahne olmuş, gözyaşı dinmemiş, ölümler, acılar, yıkımlar görmüş, talanlarla yüzleşmiş, yıkılıp defalarca yeniden yapımlarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bugün olduğu gibi, geçmişte de acıların yaşandığı bir coğrafya olmuştur.

Günümüzde de devam eden savaş ve yıkımlarla Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün, Mısır’ın kuzeydoğu ve Nil vadi bölgelerinin yanı sıra Türkiye’nin güneydoğusu ve İran’ın batısını da kapsayan bölgede Osmanlı hakimiyetinin yıkılmasıyla birlikte 1. Dünya Savaşı sonrası bölge İngiltere ve Fransa’nın manda yönetimlerine terkedilmiştir.

1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte bir hançer gibi Ortadoğu’nun kalbine saplanmış ve “Arz’ı Mev’ud” olduğunu iddia ettikleri bölgesinin tamamını ele geçirmek için yaklaşık 80 yıldan bu yana bölgede huzur bırakmamışlardır.

ABD ve Avrupa devletlerinin bölge üzerinde hakimiyet kurma istekleri, bölgenin Müslüman olmayan tek ülkesi olan İsrail üzerinden gerçekleştirilmektedir. Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Doğalgaz ve Petrol yatakları bölgeyi daha cazip hale getirmiş sahip olma isteklerini kamçılamıştır.

Fransa ile birlikte İsrail’in Lübnan ve Suriye ile birlikte imzaladığı Doğalgaz anlaşmasının rezervinin büyüklüğü, Hizbullah’ın engel olabileceği endişesi nedeniyle devre dışı bırakılmasının sonuçlarından biri olduğu da ihtimaller dahilinde.

Netenyahu’nun Birleşmiş Milletlerdeki konuşmasında gösterdiği iki harita bu durumu izah ediyordu. Haritanın bir tanesi, çıkarılacak Doğal Gaz’ın Avrupa’ya kadar 2 Milyar insanın faydasına sunulacağını, aksi durumda 2. Haritada ise İran’ın bölgeye hakim olmasıyla bu avantajın kaybedileceği ifade ediliyordu.

Olayın en önemli sebeplerinden bir tanesinin yine Petrol ve Doğalgaz ticareti olduğu Netenyahu tarafından Birleşmiş Milletler Toplantısında deklare edilmiş oldu.

7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın başlattığı eylemlerle başlayan olaylar, bir yıldan bu yana Gazze de soykırıma yönelik İsrail saldırılarına sebep oldu. Yaklaşık 40 bin insanın öldürüldüğü, Gazze’nin yerle bir edildiği bu süreçte olayların tüm bölgeye sıçrama tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Filistine destek veren İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin bir helikopter kazasında şaibeli bir şekilde ölmesi, şüphelerin İsrail ve Amerika üzerine yoğunlaşmasına sebep oldu. Yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılan Gazze Siyasi Büro Şefi İsmail Heniye’nin Tahran’daki Misafirhanede füzeyle vurulması, hem İran, da hem de dünyada şok etkisi yaptı. İran yetkilileri İsrail’in bunun bedelini ödeyeceğine ilişkin açıklamalar yaparak gerilimi daha da tırmandırdı.

Gerilimler ve çatışmalar devam ederken, İsrail son dönemlerin en ilginç eylemlerinden bir tanesiyle dünyayı şoke etti. Hizbullah yetkililerin kullandığı çağrı cihazları ve telsizlerin içine, üretim aşamasında İsrail tarafından yerleştirilen patlayıcıların patlatılmasıyla 30’a yakın Hizbullah yetkilisinin öldürülmesi savaşta sınır tanımayan bir döneme girildiğinin habercisi oldu.

Hizbullah bu olaylar üzerine İsrail’e füzelerle saldırırken, İran sessiz kaldı. Ardından bardağı taşıran son damla ise, İsrail Amerika’nın füzeleri ve F35 uçaklarıyla her biri ton olan 80 tane bombayla en büyük düşman olarak gördükleri Hasan Nasrallah’ı 30 Metre yer altında saklandığı yeri bombalayarak asimetrik bir müdahaleyle öldürdüler.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı öldüren İsrail saldırılarına karşı harekete geçmekte temkinli davranarak geciken İran, Hizbullah’ta büyük hayal kırıklığı yaratırken, İran’ın pasif politikasına yönelik tepkiler de giderek yükseliyordu.

Bu sebeple, arap medyasında “İran’ın Nasrallah’ı sattığı” sesleri yükselirken, saldırılar sonrası örgüt içi çatışmaların derinleştirdiği, bu durumun Hizbullah örgütünü zayıf düşürüp, bölünmeye sürükleyebileceği ileri sürülmeye başlandı.

Suriye rejimi ise, İsrail’in kapsamlı saldırısı ihtimaline karşı kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren “Asker toplama bürolarını” kapatmak için harekete geçti. Hizbullah, İsrail’in Lübnan’a başlattığı kara harekâtına karşı Suriye’deki güçlerinin bir bölümünü Lübnan’a çekti.

İran 1 Ekim akşamı İsrail’in başkenti Telaviv’e rivayetleri muhtelif sayıda Balistik Füze ile saldırdı. Değişik açıklamalara göre 200- 500’e yakın füze saldırısında İsrail’den herhangi bir can kaybı yaşanmadığına ilişkin açıklama yapıldı.

Bölgede savaşın tırmanma meyline girmesi yeni mülteci göçlerinin yaşanmasına sahne olmaya başladığı bilgisi verilmeye başlandı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan: “İsrail bölgeyi ateşe çekmeye çalışıyor. Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacak. Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulmalıdır.” İfadeleriyle Türkiye’nin de tehlikede olduğuna ilişkin açıklama yapmış oldu.

Süreç çok daha su kaldıracağa benziyor.

Türkiye yeni bir mülteci akını ile karşı karşıya kalır mı? Bilemem.

Bildiğimiz ise, maalesef “Bereketli Hilal” toprakları kana ve gözyaşına doymuyor.

Saygılarımla…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER