Boğaziçi aşireti ve Bugünkü Bürokratlar
Cumhuriyetten önce İstanbul`da bir Boğaziçi aşireti vardı. Bu aşiret, aynı soydan gelen insanlar değillerdi. Çeşitli yerlerden gelmiş entelektüel insanların oluşturdukları bir topluluk idi.
Boğaziçi aşiretinde yer alan insanların düşüncesi “Devleti bizden başkası kimse idare edemez, her şeyi biz biliriz, millet anlamaz” şeklindeydi. Bu anlayışa göre Anadolu`da bulunan insanlar, hep idare edilen kişilerdi… Bu aşiret, her ne sebeple olursa olsun devleti idare etme hakkı bizde olmalıdır, diye düşünürdü…
Üniversiteye eleman alınacaksa, Boğaziçi aşiretinden alınmalıdır. Yeniçeri ordusuna komutan alınacaksa, Boğaziçi aşiretinden alınmalıdır. Saraydan ekonomik destek alınacaksa, mutlaka Boğaziçi aşiretinden olmalıdır. En iyi okullarda okuyanlar, yabancı dil eğitimi alanlar, kesinlikle Boğaziçi aşiretine mensup insanlardan olmalıdır…
Anadolu insanının okumaması, Avrupa`ya gitmemesi, yabancı dil bilmemesi, tarımda ürettiği malları, bize sormadan ihracat yapmaması gerekir anlayışı üzerine Boğaziçi aşireti bir sistem oluşturmuştu…
Rahmetli Turgut Özal, Anadolu sermayesinin önünü açtı. Anadolu insanı, Orta doğuya patates, fındık, fasulye, kereste ihraç etmeye başladı. Turgut Özal sayesinde Anadolu`dan da zengin olanların sayısı arttı.
Tansu Çiller, Kobilere bir takım imkânlar tanıdı. Bunun üzerine Anadolu`ya hükmeden Boğaziçi aşireti diğer bir deyimle bürokratlar, rahatsız olma sinyallerini verdi… İşte bundan sonra bağırmalar, çağırmalar, entrikalar başladı… Birilerine göre tehlike arz eden Anadolu sermayesini durdurmak gerekirdi… Mazeret de hazırdı. Rejim korkusu…
Anadolu insanı, yabacı dil öğrenebiliyor, yurt dışına gidebiliyor, üniversitede akademik kariyer yapabiliyor, özel şirket kurabiliyor, kendi başına ihracat ve ithalat yapabiliyor.
Genel müdür, müsteşar, bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı olabiliyor. Anadolu insanı internet yoluyla ürettiği malı Avrupa`ya ve Amerika`ya aracısız gönderebiliyor. İşte söz konusu makam, mevki ve en önemlisi ticaretin kilit noktaları az da olsa Anadolu insanının eline geçtiği için bürokrat, hâkimiyetini kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldı…
Boğaziçi aşireti gibi bugünkü bürokrat, hep şunu düşünüyor. Ben senin gibi çok siyasetçi eskittim. Bilmem kaç bakan ile veya başbakan veya cumhurbaşkanı ile çalıştım. O halde devleti biz idare ederiz. Bu işlerden biz anlarız. Siyasetçilere dolayısı ile halka deniyor ki devletin işlerine karışmayın. Siz sadece yol yapın, park yapın, fabrika yapın, ama fabrikada ürettiğiniz malları bize verin biz pazarlayalım. Daha doğrusu bizden izinsiz ürettiğiniz malları pazarlayamazsınız mesajını Boğaziçi aşireti açık ve net veriyordu…
Anadolu sermayesinin öncülüğünü geçmişte Ankara’nın, İstanbul’un iş adamları ve bürokratları üstlenirken bugün ise Konya`nın. Gaziantep`in ve Yozgat`ın Kayseri`nin, Rize’nin Trabzon’un, Diyarbakır’ın, Kars’ın ve Amasya’nın iş adamları Anadolu sermayesine öncülük yaptığını görüyoruz.
Anadolu insanı, yıllarca ürettiği malları Avrupa`ya, Amerika`ya, Orta Doğu`ya ihraç ederken birilerinin onayı gerekiyordu. O birileri, rantın büyük bölümünü alıyordu. Anlaşılan Anadolu insanı, geçmişte boğaz tokluğuna çalışıyordu.
Boğaziçi aşireti bugünün bürokrasisi, şunu biliyordu: Anadolu sermayesi gözünü açarsa, para kazanırsa, bize ihtiyaç duymadan veya sormadan ürettiği malları ihraç eder, zengin olur ve günün birinde de siyasete girer. Anadolu insanı, devleti idare etmede söz sahibi olur, bizim kurduğumuz düzen yıkılır, birilerinin ifadesiyle biz ötekiler oluruz.
İşte bağırmalar, çağırmalar, gerginlikler bu noktada en yüksek safhaya ulaştı. Batı ve Batı hayranı Boğaziçi aşireti, Anadolu insanının ekonomik açıdan güçlenmesini, siyasi güç kazanmasını istemediği için ülkemize saldırdı ve 15 Temmuz gibi darbe denemesi yaptı.
1980`lı yıllarda bir arkadaşım,aslında sizi çok seviyorum. O kadar çok seviyorum ki, genel müdür, müsteşar, milletvekili, bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı olmanızı isteriz. Ama sermaye sahibi olmanıza tahammülümüz yoktur fakat ücretli olarak çalışmanızda da bir sakınca yoktur. Aslında başbakan olabilirsiniz. Sermayen olmadığı zaman benim dediğimi yapmak zorundasın, onun için başbakan veya cumhurbaşkanı olman benim için önemli değildir. Önemli olan sermaye alanında büyümemenizdir. Çünkü sermaye konusunda büyüdünüz mü bize sormuyorsunuz. Yani bizim muslukları gittikçe kapatıyorsunuz. Bizim muslukların kapanması demek siyaset arenasından uzaklaşmamız anlamına gelir ki bizim için büyük bir tehlikedir… Söz konusu tehlikeyi durdurabilmek için laik, anti laik, şeriat, yeşil ve kırmızı sermaye kavramlarını gündeme taşımak zorunda olduğumuz gibi hatta rejim tehlikesinden de bahsedebiliriz.” arkadaşımın bu düşüncesi çok saçma geldi bana ama zaman ilerledikçe gördüm ki dediklerinin hepsi doğru çıktı.
Anadolu`da laiklikten, rejimin tehlikesinden, başörtüsünden, irticadan ve buna benzer korkulardan, milliyetçilik, din, Atatürkçülük gibi kavramlardan bahseden yok hatta bu kavramlar, hiç umurunda bile değildir. Ama iş bulamama, en iyi okulda okuyamama, ürünlerini pazarlayamama korkusu vardır. İşte Anadolu insanı bu korkuyu yenmenin mücadelesini veriyor ve ekonominin iyi gidip gitmemesini dert ediniyor. Ürettiğim malları nasıl yapsam da aracısız ihraç etmenin yollarını bulsam diyor…
Köylü Hasan Ağa diyor ki ” benim ekonomim iyi olduğu zaman rejim tehlikesi olmaz.” Ama bugün Boğaziçi Aşireti gibi bir bürokrat oluşuyor.
Söz konusu bu bürokratın özellikleri:
Devlet yöneticilerine her şeyi çok hem de çok mükemmel anlatıyor…
Köylü Hasan Ağanın hiç derdi olmadığını söylüyor…
Halkın yukarlara çıkmasına engel oluyor…
Kendi ceplerini doldurmaktan başka bir derdi yoktur…
Çiftçinin, küçük esnafın derdine derman olmuyor…
Vatandaşa güler yüzle davranıyor ama mazeret üretiyor…
Hatırı ayılır zengine sert davranıyor ama problemini anında çözüyor…
Fakir fukara edebiyatını çok iyi yapıyor…
Emek, din, Atatürk ve demokrasi kavramlarını istismar ediyor ama iş üretmiyor…
Sonuç:
Siyasi partiler, taşradaki teşkilat yöneticilerini ve belediye başkanlarını devreden çıkarıp halkın içine girmezlerse, Boğaziçi aşiretine benzer bir bürokratın olgunlaşmasından sorumludurlar… Özetlersek:
Siyasi bürokratların bazıları, liderlerine yalan söylüyor, aldatıyor, ikiyüzlü davranıyor… Liderler de sorgulamıyor…
Selam ve saygılarımla…
YORUMLAR