Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Zati Ürer

DEVLET TİYATROLARINDA YAŞADIKLARIM ve EĞİTİM KÜLTÜR SANAT DERDİMİZ

Her alanda dönüşüm gerçekleştirdik, eğitim ve kültürde ilerleyemedik(!)

Cumhurbaşkanımızın açık itiraflarından biri bu sözle ilgili çok yazdım. Şimdi de yazımın girişi. Çünkü ilerleme temeli kültür. Cumhuriyetimizin temeli kültür diyen Atatürk, millî benliğini bilmeyen milletler başkalarına yem olur diyen de! Onun önerisi millî kültür ülküsünü unuttuk, yabancı kültür saldırılarına tutsak olduk. Sanki içinde evrensel olası hiçbir kültür değerimiz yokmuş gibi sürekli saldırdı bizim olan her şeye tiyatro, film, sanat eserleri bukalemunca, sinsice(!) Ünlü siyah-beyaz filmlerdeki aşk hikayelerinin özünde bile sinsi fitne gizli değil miydi? Değer yargımız sevgi emektir teziyle biten Al Yazmalım ve bazı az sayıda sanat eserimiz müstesna tabi! İzlemeyen yok hiç onları da! Niye acaba, düşünülesi değil mi? Bu eserlere millî ilgi şu iddiama gerekçe olabilir mi? İyice düşündüm ve şöyle yoruyorum: 

Devletin sinema şirketi yok madem medya organı TRT’si de tiyatro, opera, bale kurumları da olmasın. Özelleşsin hepsi. Bizim olanı evrensel kabule taşıma çabalarının rekabeti teşvik edilsin. 81 ilde izlenme oranlarını tespit etmek mümkün bu iletişim çağında. Al Yazmalım gibi millî ilgi kazanabilecek sanat eserleri yapmayı özendirebilecek bir sistem bitirir Cumhurbaşkanımızın ve milletimizin derdini ancak! HALKLA KALKINMA VE MİLLİ SİSTEM temelini atamayacağız yoksa!  

Hangi dizi var ki silah patlamasın, nefse tutsaklığı körüklemesin! İktidar yandaşı ATV de başı çekiyor. Ne acı! Nefreti yaymak kolay, sevgiyi yaymak zor temalı bir yabancı film izlemiş, düşünekalmıştım. Bu, hangi milletin değer yargısı ve nasıl oldu da o yabancı filmde işlendi? Sevgiyi sözle-şiirle yayma misyonu yürütmüş Mevlana/Yunus yolunu nasıl yitirdik? Bugünkü tarikatlar niye hep tartışma konusu? Bir filmi yapıldı diye niye kıyamet koptu? Bu sorulara cevap bulmalı artık!

Fitneyle kapattırılan Köy Enstitüleri eğitimcisi bir rahmetli bana demişti ki bu milletin aklı gözündedir, söz dinlemez! Film ve tiyatro, sağlam kültür temellerinin de kitlesel eğitimin de en önemli harcı demek değil mi bu söz? Ancak Kitlesel iletimi devlet eliyle değil, desteğiyle sağlanmalı. Rahmetli Bozkurt Kuruç’un genel müdürlüğü zamanından beri Devlet Tiyatroları hep ilgi alanımda oldu. Yaşadıklarım adeta bu öneri yorumumun önemine somut kanıtlı gerekçe:    

Öğrencilerime daha iyi eğitim verme yolunda tiyatro gücünden yararlanırken oyunlar da yazıyor, sahneliyordum. İlgi uyandırdığını görünce Devlet Tiyatrolarına da yolladım oyunlarımı ama sürekli reddedildi. Reddedilen ikisi MEB Yayımlar Dairesince basılınca nedenini araştırmak istedim. Çünkü Yayımlar Dairesi onay raporunu da DT vermişti. Ne gariptir ki aynı kaynaklı iki rapor farklıydı. Şaşakaldım. Çaresiz referanslarla dramaturglar arayıp buldum. Onlar DT ilkeleri ve sorumluluğu hakkında ders verip durdular bana yıllarca. Sanki edebiyat öğretmeni değil de lise öğrencisiydim. Gözümde büyütüleduran DT sanat dünyasına fahrî öğrenci olmayı kabul edince geç de olsa kazın ayağının farklı olduğunu anladım:

 DT konfor alanındakiler, yeni yazar yetişmiyor diye yakınırken bizzat kendilerinin buna engel olduğunu bukalemunca gizliyorlardı. Gazi Üniversitemin de bu gerçeği anlamamda faydası oldu tabi. Almanya’da da sahnelenmiş oyunumun bile reddi, akademisyen arkadaşlarımı da çok üzmüştü. Sık görüşmeler sonunda yapının temel anlayışını söktüm. Oyunlarım bu anlayışa aykırıydı. İçerideki kutup başlarını ararken görevden alınan bir genel müdürle de oturup etraflıca dertleşmiştik. Uğradığını iddia ettiği haksızlığı bazı vekillere anlatmıştım. Bir süre sonra Bakan Bey, bu arkadaşı davet edip hayırlı olsun demiş. Vekiller dediklerimi aktarmışlar mıydı yoksa haksızlık iddiasını başkaları da iletmiş miydi bilmiyorum ama o atanınca çok sevindim, tebrik etmekle de kalmadım hakkında liyakatli diye yazı da yayınladım. Ne acı ki görevde kaldığı sürece beni hep şaşırttı. İkimizin de tanıdığı bir sanatçıyla istişaremizde bana dedi ki ne zannediyordun, oradaki yıllanmış yapı, genel müdür eliyle şekillenir mi? Elbet şekillenmez! Medyaya yansımış bir çıkışıyla Bakanlığın umut gördüğü şimdiki atanmış da asla başaramaz bu işi, bürokrasiye yabancı, daha da kötüye gidebilir. Acı olan belli kişiler dışındaki yazarları hiçe saymaları!

Cumhurbaşkanımızın da derdi EĞİTİM DAVASI oyunum repertuvara alınınca sevinmiştim. Önceki Millî Eğitim Bakanı Ziya Öğretmenin de merakla beklediği bu oyunun sahnelenmesi için genel müdüre ısrarcı oldum. Bana sabır derken kendisi CİMRİ’de baş rol oynadı. Öyle ya bizim EĞİTİM DAVAMIZ Fransız yüce kültür ürünüyle bir olabilir miydi? Ziya Öğretmene de talebi üzerine ancak metni verebildim. Abdülkadir İnan Hocanın oğlundan onayla Manas Destanını emekli dramaturg bir dostumun danışmanlığıyla oyuna dönüştürdüm. Bu millî ve ilk İslamî destan, 15 Temmuz kalkışması nedenine de ışık bukalemun casusluk faaliyetlerinin ana kaynaklarından biriydi çünkü. 5 yıl çektiğimiz emeği rafa mı kaldırdılar, ne yaptılar haberim yok! Çünkü onlar var, çoğu yazar yok! Amirlerinin de üzerlerinde bir hükmü yok! Velim de olmuş Hatay Vekili dostum Prof.Dr.Hüseyin Yayman, Bakan Yardımcısıyken bile etki edemedi zatıâlilerine! Hiç unutamam: Çok kısa genel müdürlük süresi içinde bağlı olduğu müsteşar yardımcısının referansına rağmen koridorda yüzüme karşı yazarlarla görüşmüyorum demişti Nejat Birecik! Kim referans oldu da kısa genel müdürlükten müşavirlik kadrosuna geçip şimdi devlet güvencesinde maaşını alıyor? Adalet mi bu? Hiç unutamadığım bir hatıram daha var ki içler acısı: 

Yazarı eczacı KIZ DOĞDU DT oyununu Samsun turnesinde izlemiştim. Dolu salon daha ikinci perde olmadan yarı yarıya boşaldı. DT ulviyetini ballandıra ballandıra anlatan bir dramaturga arz ettim bu durumu. Şaşakaldı, cevabı da ilginçti: Edebî Kurul üyeleri tek tek eczacıyı aramışlar tebrik etmişler. Niye? Yazar, kahkahalara boğmuş hepsini günlerce. Güldükleri de ne? Bir sahnede cinsel iktidarsızlık çeken garip, gittiği hekime çekingen beden diliyle şeref döşeğine çıkamıyorum demiş. 

Millet, devletin böyle keyfe keder hareketlere aracılık etmesini asla istemiyor! Bürokrasi zulmü de şer fitne fücur bukalemun saldırılar da halk talep, beğeni ve denetim gücüyle etkisiz hale getirilebilir ancak. Derde başka çare yok!   

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER