Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Gardırop Atatürkçüleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Diyanet Akademisi Başkanlığı Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi’nde “Millete ait tüm kadim değerleri ’gerilik emaresi’ olarak gördüler. Giydiği kılık kıyafetine göre insanımızı ayırdılar, ötekileştirdiler. Modernliği ve ilerlemeyi bir gardırobun iki kapağı arasına hapsettiler. Cehaletin konforunu, bilginin zahmetine tercih ettiler” dedi.

Zátıâlilerini tebrik ederim. Modernlik ve ilerleme Atilla İlhan’ın tâbiriyle “gardırop Atatürkçüleri”nin kavrayabileceği iş değildir. Netekim kavrayamadılar ve ileri gideceğimize on yıllarca geri gittik. Osmanlı düşmanlığı yaparak ülke ve milletimizi bir gardıroba hapsetmek isteyenler acaba bu yaptıklarından şimdi utanıyorlar mıdır?

Zannetmiyorum. Zira bunların cehaleti, İslâm ıstılahında (terminolojisinde) “inadî cahillik” olarak târif edilen cinstendir. İnadî cahiller utanmaz.

Amr bin Hişam, diğer adıyla Ebu’l-Hakem veya Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ona koyduğu adıyla Ebû Cehil (cehaletin babası) lakaplı kişi bir gün sahabeden biri (radiyallahü anh) kendisine neden iman etmediğini sorduğunda “ben Muhammed’in peygamber olduğuna inanıyorum, zira o hiç yalan söylemedi, söylemez de, fakat bizim kabilemizden olmadığı için böyle yapıyorum” der.

İşte böylesi davranışlar büyük bir utanmazlıktır. Utanmıyorsan istediğini yap diye boşuna dememişler.

Şu bizim gardırop Atatürkçüleri de biliyorlar ki o teranelerle bir yere varılmaz. Netekim varılamadı da. Ama adamlar hakikati gizliyor, bile bile cehalet yapıyorlar. Çünkü utanmazlar, âr damarları çatlamış kişilerdir bunlar.

Bunlara sormak lazım, “behey nádân herifler Atatürk’ünüz melon şapka takarak fesi, takkeyi, sarığı kaldırmıştı, hani sizin melon şapkalarınız?”

Artık resmî törenlerde bir zamanlar Süleyman Demirel’in falan giydiği gibi smokin üzerine melon şapka takan bile kalmadı.

Biyolojik hastalıklarda olduğu gibi sosyal hastalıklarda da böyledir. Hepsi arızî yàni geçicidir. Lâkin şifası aranmayan hastalık kimi zaman da öldürür.

Diyarbakırlı Ramazan Pişkin neden öldürüldü?

Gariban kendi halinde feylesof biriymiş adaşım. Kendi işlettiği çayevinde ne zamandır böyle gelene gidene konuşur, kendince nasihatler edermiş. Belli ki iman sahibi biriymiş. Böylelerini pek öldürmezler aslında, Kahraman olur da hatıralarıyla daha fazla zarar verir diye. Peki onu niye öldürdüler?

Zira adam dindar biri olarak İslâm’ı anlatmakla kalmıyor, terör örgütü, domuzlar sürüsü PKK’ya da düşmanlık yapıyordu. Böyle sevilen adamlar çok da tesirli olurlar. İşte bu yüzden artık daha fazla konuşmasına müsaade etmediler, bıçaklarla delik deşik ederek susturdular.

Acaba öyle mi? Ramazan hoca sustu mu? Beyinsiz kefereler bilmiyor ki o bir şehiddir ve teşekkül ettirdiği manevî hava bölgeden PKK’yı temelli yok edecektir.

PKK yok olma vetiresindedir zaten. Kertenkelenin bu kez kuyruğu kopmadı ki yaşamaya devam etsin. PKK’nın beli kırıldı. Ramazan hoca gibi mübarekleri şehid ettikleri için yok oluşları fevkalâde yakınlaştı. Kökten temelli kahr’u perişan olup yok olup bitecekler.

Allah Ramazan hocamızın yakınlarına ve biz sevenlerine sabr-ı cemîl versin. Ramazan hocaya bir kez daha selâm olsun. Allah gani rahmet eylesin. Bilenler Yásîn, bilmeyenler okuyabildikleri kadar Fatiha okusunlar. 03.02.2024

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER