Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Hâzâ merkep bunlar…

Cuma Sûre’sinde bahsedilen “üzerlerine kitaplar yüklenmiş merkepler” olarak görüyorum tahsilli cahilleri…

Öğretmen oğlum Ahmet anlattı,

“Sabah sabah tebessüm ettiren bir hadise yaşadım. Öğrencim sabah yanıma geldi. Adı Ömer, muhabbet ettik, 3’üncü sınıf öğrencisiymiş. Müjdat Gezen tiyatrosuna gidiyormuş.

Bana anlatıyor “hocam oradaki öğretmenim bana “öğle yemegine niye çıkmadığımi sordu ben ‘orucluyum’ deyince, “Allah yok inanma” demiş zındık. “Gördüğün şeylere inan” vs diyerek de zehrini akıtmaya devam etmiş, aklını iyice karıştırmaya çalışmış. Çocuk masumiyeti o kadar güzel bir şey ki, onlar adeta melek gibiler. O kirli kalpli zındığın zehirleri hiç işlememiş çocuğa. Üstüne üstlük, “kusura bakmayın bu benim kararim sizi ilgilendirmez” demiş.

Maşallah, “4 yaşından beri oruç tutuyorum” diyor. Rabbim cümlemizi kâfirlerin zindiklarin pis ağızlarından çıkan zehirli sözlerden uzak eylesin. Kalplerimiz nurla dolsun. Malûmdur ki o nur kalbe huzur verir, yüzleri aydınlatır. Kalpler ancak Allah’ı zikrederek mutmain olur.  (Ra’d Sûresi, 28. àyet)  Öğrencimizden bu hikâyeyi dinleyince Zekiye öğretmenin bizim Ömer’e yaptığı aklıma geldi..”

(Zekiye isimli öğretmeni Ömer Faruk oğlumun orucunu zorla bozdurmuştu. Öğretmenliği iyiydi ve çocuğa takmasın diye okula gidip haşlamadım ama şimdi pişmanım. Gidip bi zılgıt çekseydim çok daha hayırlı olurmuş. Zira mâsum, küçük yaştaki çocuklar bu korkularla da menfi yönde etkilenebiliyorlar. REB).

Velhasıl bu Zekiye gibiler için, “hâzâ merkep bunlar…” diyorum. Karı sağ mıdır, gebermiş midir bilmiyorum. Ahmet oğlumun anlattığı hadisedeki çocuklar çoğaldıkça kahırlarından çat diye çatlayacak, gebereceklerdir.

Hâzâ min fadli rabbî

Yukarıda ve başlıkta da geçen hâzâ, zengin Türkçemizde, yakın için kullanılan bir işaret zamiridir ve müzekker için kullanılır müennesi ise : hâzihi / هذه zalike ve tilke (uzak için) işaret zamirleridir. Üçünün mánâsı da «bu» demektir.

Bir misâl ile anlatayım:

Süleyman aleyhisselam, Belkıs’ın tahtının bir anda (mucizeyle) huzûruna getirilmesi karşısında “Hâzâ min fadli rabbî − Bu Rabbimin fad(z)lındandır” der. Zira mucizeleri de peygamberlerine ihsan eden Allah’tır. Yàni meâlen “bu Rabbimin bir lutfudur” (benim eserim değil, Allah böyle yardım etti bana) diye mukabele etmiş olur.

Eski (eskimez) zengin Türkçemizde böyle terkipler, deyimler, kuvvetli ifadeler vardı. Şimdi sade suya tirit, üç beşyüz kelimelik bir çarşı-pazar iletişim Türkçesi ile konuşuluyor, hattâ (yazar geçinen bazılarınca da) tahrirde (yazılarda) kullanılıyor.

İmdi zengin Türkçemizden de bir misâl verelim ki tam anlaşılsın: “Efendi, karşınızdakini o kadar da zelil, hakîr biri sanmayın, sizin gibileri, hâzâ min fazlı Rabbî, cebinden çıkarır.” (Bayım karşınızdakini öyle küçük görmeyin Allah’ın izniyle sizin gibileri cebinden çıkarır, siz kimsiniz ki?)

Bir misâl daha vererek bitireyim:

Hakka (hâzâ) merkep bunlar efendim. Biz araştırarak, emek vererek yazıyoruz. Öyle beş para etmeyen, insàna okuma hazzı vermeyen, uyduruk kelimelerden mürekkep, asaletten ârî (çıplak, soysuz) olasılıklık olmayasılıklı, olanaklı olmayanaklı, yanıtlı manıtlı değil, asil zengin Türkçemizle yazıyoruz, onlar gidip bir sayfalık kompozisyon yazmaktan âciz «yazar» müsveddelerini okuyorlar.

Eğer adamlarsa bu yazıma cevap yazsınlar. Fakat dikkat yanıt yazsınlar demedim haah haah hâ… Allah cümlemizi ıslah eylesin. 27.03.2024

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER