Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Yücel Can

U (Ü)MU (İ)T

U (Ü)MU (İ)T

 Umut, umutlu olabilmek ve umudunu yitirmemek…

 Umut veya ümit taleptir, beklentidir, arzulardır.

 Umutlu olabilmek veya umudunu kesmemek aslında bir sigortadır, güvendir, dayanaktır, anahtardır, ışıktır, inançtır, ufuklar seyahatidir, başarının sırrıdır, yarına daha iyi bakabilmektir, hayatı güzel görüp güzel düşünerek mutlu olmaktır, insanın en büyük sermayelerinden bir tanesidir umut; ümit…

 Aslında şu ilahi nida umudun veya ümidin önemini çok güzel bir şekilde ifade etmeye yetmiyor mu? “…Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.” (Yusuf Suresi, 87)

 Boşuna değil ağzımızdan eksik etmediğimiz “Allah’tan ümit kesilmez…” ifadesi. Yüz alametten bir tanesinin varlığından bile ümitli olabilmek, “… Ne olursan ol…” ifadesindeki sesleniş aslında ümidin ta kendisi değil midir? Hani çıkmamış candan ümit kesilmezmiş ya!

  Hz. Ali “… Bugün yarışa hazırlanma günü, yarın ise yarış günüdür…” vecizesiyle hayatta umutlu olabilmenin sonuca götüren formülünü ta yıllar ötesinden haber veriyor. 

 Barış, vefa ve sevgi mumunun sönmez ışığıdır, gücüdür u(ü)mu(i)t.

 Tabi ki karamsarlığın, huzursuzluğun, evhamın, mutsuzluğun da bir diğer adı da umutsuzluktur veya ümidini yitirmektir.

 Hayat devam ettiğine göre bir sonraki dakikaya hep ümitle bakabilmek, bu anlamda azmini yitirmemek, güzel şeylere, ölümsüz eserler imza atabilmek için kötü hasletlerden biri olan inadı burada uygulayabilmek.

 U (ü)mu (i)t hanesine hep güzel şeyleri ekleyerek, daha iyiye doğru çıtayı yükselterek, güzele, daha güzele, en güzele ulaşabilmek.

 Merhum Âkif’in “… Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana…” sözünü ben merkezden öte tutarak hep umudu, ümidi öldürmeden yaşatabilmek.

 Üstelik “…Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor… O yangını söndürmeye… koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var?” düşüncesiyle fedakârane bir şekilde u (ü)mu (i)du(i) yitirmemek…

 Onun için değil mi ki çocuklarımıza Umut veya Ümit diye sesleniriz. Hayallerimizi, inançlarımızı çocuklarımıza verdiğimiz güzel isimlerle süsleriz.

 Birçok hastalığın, sıkıntının, psikolojik ve sosyal hastalıkların sebebi umutsuzluktur, ümitsizliktir. Çünkü umudunu ve ümidini yitiren insanın inançları zayıftır.

 Amaçsız bir hayatın canlı bir bedeni, hedeflerinde sıkı sık sapmaları olan, hayatı sadece yaşamak olarak algılayan bir anlayışın içerisinde boşlukta sonsuz çukurlara doğru rotasız bir şekilde yuvarlanmaktır umudu ve ümidi yitirmek.

 Dahası ümidini yitiren ve umutsuzluk dünyasında gezenler aşk, sevgi, saygı, muhabbet, merhamet, inanç, samimiyet, vefa… gibi gönül ikliminde ıslanmayan yoksunluklar içinde yaşayan kişilerdir.

 Peki, ümitsizliğe kapıldığımız zamanlar olmadı mı veya olmayacak mı? Hiç karamsar olduğumuz, hayal kırıklığına uğradığımız zamanlar olmadı mı, olmayacak mı? O halde.

 İnsan, dünyada sonsuz ihtiyaçları ve emelleri olduğunun farkına vararak, bütün kâinatı yaratan ve her şeye gücü yeten, her zaman çağrılabilecek, istedikçe kapısını kapatmayacak, kendisine yaklaştıkça daha da yaklaşacak bir gücün, bir yaratıcının olduğunu düşünerek yalnız olmadığını ve dayandığı gücün çok güçlü olduğunu görebilmelidir. Üstelik yapılan yanlışlar karşısında da hüsnü zandan ayrılmadan, af ve bağışlanmadan da ümit kesmeden.

 Liseli yılların başında Kalem kendine rehber olabilecek bir sözü bir kâğıda ve beynine yazdı. Yıllar geçse de ne kâğıdı yırttı Kalem ne de beyninden sildi. Hep hatırında tutarak yazdı ve yeri geldikçe okudu bu Can reçeteyi.

 Bilgisini, hakikati anlatmada bencil ve cimri davranmamak adına tekrar etmekte mülahaza ediyor Kalem…

 “Hiç kimse yalnız birkaç yıl yaşamakla ihtiyarlamaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin yok olmasıdır. Yıllar cildi buruşturabilir, fakat heyecanların, fikirlerin feda edilmesi ruhu buruşturur. Üzüntü, kuşku, korku, maneviyatsızlık, kendine güvensizlik ve yeis; bütün bunlar başları eğen ve ilerleyen ruhu tekrar gerisin geriye götüren çok uzun yıllardır.”

 Defosuz bir hayatı yaşayanlar umudunu öldürmeyen şahsiyetli kişilerdir. Umudunu ve ümidini yitirmeyen insan güçlü insandır. Üstelik en ruhlu insanlar umudunu ve ümidini yitirmeyen kişilerdir. 

 Ne olur umudu ve ümidi öldürmeyin, hatta yaralamayın!

 Her düşüş yıkılmak değil; yeniden hayat bulmak adına umuda, ümide giden bir yoldur. Yarın doğacak Ü(ü)mitleriniz, U(u)mutlarınız olsun.

 Hayatın anlamı olduğunu ve amaçsız olduğunu unutmayan u (ü)mu (i)tlu(i) bir hayat ve nesil temennisiyle…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER