Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Başkent Postası

“Başıma Neler Gelmiş de Haberim Yok!”

Adamın biri komşusuyla kavga eder, kavga esnasında birazhırpalanır. Haksız yere dayak yediğini düşünen adam, suç duyurusunda bulunmak üzere bir arzuhalciye gider ve başından geçenleri anlatıp dilekçe yazmasını ister. Arzuhalci, müşterisinden daha çok para alabilmek için, olayı abartarak ve dramatize ederek yazar. Daha sonra da büyük bir gururla yazdığını müşterisine okur. Adam, yazılanları dinlediğindeelini dizine vurarak, “Vay benim başıma neler gelmiş de haberim yok!” diye ağlamaya başlar.

Feministler, tıpkı bu arzuhalci gibi, ev hanımlığı ve annelik rolünü öyle bir dramatize ediyorlar ki, ev hanımları, “vay başımıza neler gelmiş de haberimiz yok” diyerek, sürekli şikâyet ediyor, dışarıda çalışmayı bir çözüm olarak görüyorlar. Çünkü ev hanımlığı, neredeyse köleliğe denk anlama indirgenerek değersizleştirildi. Sadece erkeğin ve çocukların hizmetini gören, kendi özel hayatı hiç olmayan, çamaşır, bulaşık, yemek ve çocuk bakımı ile başı dönen zavallı bir yaratık gibi gösterildi.

Ayrıca kapitalist bir bakış açısıyla, ev hanımı, eve para getirmediği için de pasif, asalak, üretmeyen, kocasının parasıyla geçinen, sadece TV izleyen ve gün düzenleyen cahil bir konuma indirgendi. Sonra da evde çalışan hanımlara “mutsuz ev kadınları” ismini takarak, dizilerde, filmlerde, romanlarda depresif, mutsuz kadın imajı güçlendirildi, zihinlere kazındı. Dışarıda çalışıp para kazanmayan kadın,kocasına bağımlı, her an kapı önüne bırakılacak, eli mahkûmbir konumda gösterilip kadınlar tedirgin ve güvensiz hale getirildi.

Böylece; olumsuz ev hanımı imajı ve ev işlerine yönelik aşağılayıcı bakış, maalesef zamanla her kesimden kadın tarafından kabul gördü. Dışarıda çalışmayan kadın, gerçekten kendini değersiz, kocası ve çocukları için yaptı şeyleri de hizmetçilikle eş değer görmeye başladı. Böyle inandığı için de psikolojisini ciddi anlamda bozdu. Bugün hastanelerin psikiyatri bölümlerine başvuranların büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturmasının önemli bir nedeni de budur. Bu düşünce biçiminin duygu ve davranışlara yansıması ise huzursuz evliliklere neden oldu.

Öncelikle kadınların ev hanımlığına ve evde yapılan işlere bakış açılarının değişmesi gerekir. Çünkü insanları rahatsız eden şey, bizzat olay ve olgular değil, onlara atfettikleri anlamlardır. Bir olaya nasıl bir anlam verirseniz duygu ve düşünceleriniz de öyle etkilenir. Nitekim çalışan kadın, “hizmetçilik” diye adlandırılan ev işlerinin aynısını dışarı da özgüvenle yapıyor.

Ancak bu tek başına yeterli değil.  Çünkü burada herkesin sorumluluğu var. Dolayısıyla herkes kendisini sorgulamalı ve elini taşın altına koymalıdır. Öncelikle erkeklerin değişmesi gerekir. Çünkü onlar değişen hayat şartlarını dikkate almadan ataerkil yapıyı inatla sürdürme ısrarı veya bencilliği içinde oldular. Zaten feministler de söylemlerini, insani duyarlılığı ve merhamet duyguları zayıf, sadece kendi rahatını ve keyfini düşünen erkekler üzerinden yaparak haklılık kazanmaktadırlar. Ayrıca erkek ve kız çocuklarının derslerini bahane ederek annelerine yardımcı olmamaları veya annelerin “çocuğum yerinden kalkmasın da ders çalışsın” tarzındaki anlayışları da ev hanımlarının yükünü ağırlaştırmakta, kendilerine bakışlarını olumsuz etkilemektedir. Çocukların evde daha fazla sorumluluk alması gerekir.

Hanımların da bu konuda sorumluluğu çoktur. Çünkü kadınlar, ev içinde çeşitli nedenlerden dolayı her türlü sorumluluğu yüklendiler. Hatta bazen erkeğin ve çocukların yapmasıgereken işleri, sorumlulukları da kendileri üstlendiler. Bu durumda erkekler ve çocuklar geri çekildiler, hatta kadına bağımlı hale geldiler. Öyle ki, bugün çok sayıda erkek ve çocuk, kadın ortalıkta olmayınca, yemek yapamayan, çoraplarını bile yıkayamayan, hatta neredeyse evdeki hiçbir işi yapamayan beceriksiz haldedirler. Sabah evden çıkarken çorabının yerini bulamayan erkeğin, okul formasını arayan gencin öfkesinin bir nedeni de ev hanımına bağımlı olmaktan kaynaklanan beceriksizlik duygusudur.

Başta İslam dini olmak üzere, kültürümüz hayatın müşterek olduğu, erkek-kadın rol ayrımının doğrudan yapılan işle değil de, erkeklik ve kadınlık fıtratına uygun sorumluluklardan kaynaklandığını söylemektedir. Elbette ki evlilik de kadın ve erkeğin belirli rolleri ve görevleri vardır ve bunların da çok net biçimde çizilmesinde fayda vardır. Ancak bu görevler, içeri ve dışarı görevler şeklinde ikiye bölünerek keskinleştirilmemelidir.

Bu da ancak aile bireylerinin sevgi, şefkat, merhamet ve hürmetleriyle olabilir. Çünkü “aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefadarane HÜRMET ve hakikî ve şefkatli ve fedakârane MERHAMET ile olabilir.”

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER