Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Davut Zat

Gönül Bahçemizin İstisnaları

Sosyal bir varlık olarak geldiğimiz şu dünyada bir başına yaşamak mı kolay yoksa kalabalık içinde yaşamak mı? Tek başına yaşamak mı zor yoksa sosyal olarak yaşamak mı? Asrın problemleri öylesine çoğalmış ki, gelişen her şey insanoğluna artı bir yük getirmiş görünüyor. Maddeci tüketim anlayışı her şeyin daha fazlasını arzulatırken, ilkeler konusunda bir gevşemeyi de beraberinde getirmiş görünüyor. Kimi zaman kalabalıklar içinde mutluluğu ararken bazen de yalnızlıkta dinleniyor insan. Tek başına kaldığında daha korunaklı hissediyor kendisini. Zira temas ettiğiniz her nesne, görüntü ya da insan veya organizma, gönül yorgunluğunuza sebep olabiliyor. Daha izole bir hayat yaşamaya çalışırken, korunaklı ve güvende hissedebiliyorsunuz kendinizi…

Kendi içinize döndüğünüzde çoğalırken, her dışa açılış beraberinde bir parçamızı alıp götürmüyor mu? Oysa insan dış çevreyle güçlenmesi gerekmiyor muydu? Yeni tanışıklıklar ve yeni çevreler bize bir şeyler katması gerekirken, katma değer oluşturmadığı gibi aksine neden bazı şeylerimizi de alıp gidiyor bizden. Belki de bu yüzden yalnızlık iç huzuru veriyor insana. Aslında tam aksi olması gerekirken elde edilen bu sonuç, bazı şeylerin ters gittiği görüntüsünü de acı hakikat olarak karşımıza dikiyor. Ne dersiniz?

Tüm iyi niyetlerinize rağmen çıkarcı insanlardan yakanızı kurtaramıyorsunuz. Siz diğerkâm olduğunuz için onlara benzemezken, faydaya yönelik her çabanız aksi bir istikamette insanlar tarafından istismara uğramakla sonuçlanabiliyor. O zaman karamsar bir duyguya da yelken açıyoruz işte.  Yeter ki bir miktar insani davranmaya çalışın, temas edin insanlara iyi niyetlerle.  Güzel niyetlerinizi ne yapıp, ne edip hoyrat bir şekilde söndürebiliyorlar. Güven ikliminiz yaralanıyor. İnsanların gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Tekrar tekrar şans verseniz de mayalarına dönüşleri kaçınılmaz oluyor. Sonunda kırılan yine siz oluyorsunuz. Bu kadar mı bozuldu insanımız? Bu kadar mı basitleştiler? Her fırsatta, üç kuruşluk menfaat ve basit beklentiler için birbirlerine yanlış yapmanın peşindeler. Sanıyorum insanlarımızın amaçları değişti! Amaç dünya olunca çıkarcılık da kaçınılmaz oldu. Kimin kimden ne kadar çıkarı varsa o kadar da rollere sığınmaya başladılar. Menfaatin bittiği yerde ise istikametler değişip, yeni menfaat alanlarına kaydılar. Oysa insanın net bir çizgisi, istikrarlı bir duruşu ve adamlık gibi insan kalabilmek gibi bir derdi olmalıydı. Tuhaflık zamanda mı yoksa fertlerde mi, anlaşılması gerçekten çok güç! Gerek ferdi anlamda gerekse sosyal alanda bu anlamsız örnekleri görmek pekâlâ mümkün…

İnsanın sübjektif yönü gönül dünyasıdır. Her gönlün derinliği ise içine sığdırdığı enginlikle alakalıdır. Kim kabını genişletmiş ya da derinleştirebilmişse hakikat yolculuğunda o kadar ilerleme kaydetmiş demektir. Oraya misafir ettiğimiz, fikir, düşünce, olay, duygu ya da kişiler olması insan olma tabiatının bir gereğidir. Ne var ki, o bahçenin nadide çiçekleri de vardır. Kimisi buram buram kokan, kimisi solmuş. Yeri farklı olan yıldız mesabesinde insanları da vardır. Gönül dünyamızı aydınlatmış ya da sönmüş yıldızları. Kimisi yar olmuş, kimisi ağyar. Kimisi kül olmuş, kimisi kor ateş olan. Kimisi yüz güldürmüş, kimisi de canımızı yakmış…

Hayat sizi ne ile imtihan ederse etsin, nimeti bulduğunuzda şımarmamak, zillete iteceklerden de uzak durmak ve küçük hesapların insanı olmamak şiarınız olmalıdır. Sizi siz yapan ahlaki değerlerin ve kutsallarınızın kıymetini bilmeniz, hep kendiniz olup, kendiniz kalabilmek dileğiyle.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER