Bir okuyucumun ibretlik mektubu
Çocuklukta insanın en temel duygusal ihtiyaçlarının başında anne-babası tarafından olduğu gibi kabul edilme, onay alması ve koşulsuz sevilmesi gelir. Bu dönemde psikolojik ihtiyaçlarını gidermeyen çocukların büyük bir kısmı, ömürleri boyunca anne-babalarının onayını almak için çabalar dururlar. Hatta sadece ebeveynlerinin değil, ilişki içinde oldukları herkesin, eşlerinin, amirlerinin, arkadaşlarının onaylarını almak için, istemeye istemeye aşırı fedakârlık ederler.
Anne-babalar çocuklarını elbette sever, ama bu sevgi çoğu zaman koşulludur. Bu durumda da çocuk, olduğu gibi kabul edilmediğini ve sevilmediğini düşünür. Çünkü çocuk, bu durumda bizzat kendisinin değil de davranışının sevildiğini düşünür. Buna rağmen ihtiyacı olan sevgiyi, onayı almak için de o davranışı tekrar etmek ister. Mesela genellikle başarılı olduğunda ‘aferin alıyorsa veya sadece notları iyi olduğunda başı okşanıyor ve dikkate alınıyorsa, anne babasının ancak başarılı olursa kendisini seveceklerini düşünür ve şöyle bir algı geliştirir: Hayatta başarılı olmazsam kimse beni sevmeyecek”. Bu çocuklar, ömürleri boyunca kendilerini ispatlamaya çalışırlar, işe girince ‘iş kolik’ olurlar, evlerini, ailelerini, eşlerini ihmal ederler. Ömürleri boyunca istemeseler bile kendilerini sürekli birilerine yardım etmek zorunda hissederler, adeta kendilerini kurban ederler. Mesela birisi onlardan borç para istediğinde, kendileri de zor durumda olmalarına rağmen, ailelerini zor sokma, aile içi gerginlikleri göze alma pahasına o parayı karşı tarafa verirler.
Birçok danışanım sırf bu yüzden aile huzurunu kaybettiğini anlatıyor. Yanıma geldiklerinde , “hocam eşim, anne-babası veya kardeşleri, hatta bir akrabası ne zaman para istese, yanında yoksa bile, bir yerden bulur buluşturur, o parayı gönderir. Kaç kez bu konuda aile içi kriz yaşadık, bana söz verdi, ama buna rağmen, daha sonra öğrendim ki yine benden gizli ailesine para göndermiş. Ne yapacağımı bilmiyorum. “
Böyle yapan kişiler, hem ihtiyaçları olan onayı tam olarak alamayacaklar hem de istemeden yardım etmek zorunda kaldıkları için içlerinde gerilim yaşayacak, dolayısıyla öfkeli, gergin , asabi bir ruh haline bürünecekler. Daha da önemlisi eşleri ile ciddi sorun yaşayacaklardır.
Bundan dolayı, pedagoglar çocukları, kendileri için sevmeyi, en küçük olumlu davranışlarını takdir etmeyi, başarısızlık durumunda sevgisizlikle ceza vermemeyi tavsiye etmektedirler. Tüm bunlara karşın, ebeveynler hala çocuklarını teşvik etmek amacıyla, onları kendi istedikleri davranışları yapmaya, kendi istedikleri gibi olduklarında övmeye, aksi halde ilgisiz kalmaya veya sevgiden mahrum etmeye devam ediyorlar.
Kayseri’den yazan bir danışanımın mektubu, ebeveynlerin bu davranışlarının çocukları bir ömür boyunca ne hale soktuğunu göstermesi açısından ibretliktir. Mektup aynen şöyle:
“Hocam, biz iki erkek, bir kız kardeşiz. Küçükken erkek kardeşim, dışa dönük, konuşkan, biraz yaramaz, ben ise biraz daha sakın ve utangaç yapıdaydım. Babam, benim halime üzüldüğü için sürekli küçük kardeşimi örnek gösterir, onun gibi konuşmamı, cevap vermememi, en çok da bir şey satın aldığımda mutlaka pazarlık edip, alacağım şeyin fiyatını düşürmemi isterdi. Ben ise, pazarlık etmeye utanırdım, bazen kısık bir sesle ve utanarak “amca param bu kadar” derdim, o da “olmaz, haydi git babandan üstünü al gel, sonra” derdi. Ama kardeşim, nasıl yapardı, bilmem her defasında babama, bakkalla nasıl pazarlık ettiğini ballandıra ballandıra anlatırdı, babama da benim gözümün içine bakarak, kardeşime “aferin benim aslan oğlum, babana çekmişsin” derdi.
O durumda kendimi inanılmaz kötü hisseder, keşke dünyaya gelmeseydim derdim. Bazen de gizli gizli Allaha sitem ederdim. Ben neden kardeşim gibi yaratmadın” diye ağlardım. Bu hal, artık benim için çekilmez olmuştu, sürekli babamın gözüne nasıl gireceğimi, ondan nasıl aferin alacağımı düşünüp dururdum. Bazen yaptığım küçük başarıları anlatırdım, ama babamın gözlerinde o sevgiyi görmezdim. Tek çarem, bir şey alırken pazarlık etmek ve fiyatı indirmekti. Ama bunu da yapamıyordum. Bir gün babamın verdiği harçlığı okulda harcamadım, akşam eve gelince, “baba, bak bugün okul kantininde amca ile pazarlık ettim, elli kuruş indirdim” diye yalan söyledim ve parayı babama verdim. Babamın çok hoşuna gitti, “aferin oğlum, bak gördün mü sen de kardeşin gibi babana benzemeye başladın” dedi.
O günden sonra okul harçlıklarımı biriktirmeye başladım. Kardeşim ve ablam, harçlıklarıyla okulda bir şeyler alıp yerken, ben harçlığımın bir kasımını ‘pazarlıktan elimde kalan para’ diye babama geri veriyordum.
Şimdi 40 yaşındayım, ama hala babamın onayını almak için çabalıyorum. Sadece babam değil, çevremde hiçbir kimseye “hayır” diyemiyorum. Bu konuda zaman zaman eşimle sert tartışmalarımız oluyor, ama elimde değil. Kendimi benden bir şey talep edenlerin taleplerini yerine getirmek zorunda hissediyorum. Kafamın içinde yerine getirmem gereken onlarca talep var, hangisine koşacağımı bilmiyorum.”
Prof. Dr. Sabri Eyigün
Bir okuyucumun ibretlik mektubu
YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR