Babadan Böyle Gördük…
Dost bî-vefâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn,
“Derd çoh, hem-derd yoh, düşmen kavî, tâli’ zebûn
Fuzuli
Açıklaması
“Dost vefasız, felek acımasız, dünya karışık/ Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim âciz” diyor, Fuzuli…
Fuzuli, bugünkü vefasızlıkları görse acaba ne derdi?
Konumuza dönelim:
En değerli duygularımız sevgi, saygı, şefkat, merhamet, fedakârlık, hoş görülük ve iyimserlik vefa duygusuyla birlikte yok olmak üzere…
Söz konusu duygularımız; bazen siyasetçiler, bazen ticaretçiler, bazen cemaatçiler, bazen ideolojiler, bazen de devlet tarafından o kadar sömürüldü ki o kadar kullanıldı ki o kadar istismar edildi ki…
Birileri ahlaki kabahati:
1. Devlete yükler,
2. Düşmanlarına yükler,
3. Arkadaşlarına yükler,
4. Küresel sermayeye yükler,
5. Dış güçlere yükler,
Kabahat, çocuklarına vefalı ve milli değerleri anlatmayan veya öğretemeyen anne – babadadır. Yani aile görevini yapmıyor…
Vefa ile ilgili hikâyemiz:
Cihan Padişahı Kanunî Sultan Süleyman, şehzadelerin sünnet düğünü münasebetiyle devlet ricaline bir ziyafet verir. Ziyafet esnasında bir adam:
– “Beni Hünkârımdan koparamazsınız! Biz serhat beyiyiz, kılıç sallarken itibarlıydık. Kılıç yerine baston tutunca gözden mi düştük?”
Padişah, “Ya Allah bismillah” diye haykırıp kılıç sallayan serhat yiğidini hatırlar:
“Tez huzura alın” diye emreder,
– Serhat kulu bekletilmez. Biz babadan böyle gördük!
Bir elinde baston, diğerinde bir çıkın. Bastona dayandığı halde topallayarak içeri giren adamı Sultan Süleyman, görür görmez tanır. Sultan Süleyman ayağa kalkar:
– Pehlivan Osman, serhat beyim, baba yadigârım, hoş geldin!
Adam, yumruk olup genzini tıkayan hıçkırık ile
– Çok şükür unutulmadık!
Padişah, gözlerine inanamıyor. Viyana kapılarını tek başına zorlayan doksan kara okkalık serhat yiğidi Pehlivan Osman’a ne olmuştur böyle? Nasıl bu derece zayıflamış, ihtiyarlamış, tanınmayacak hâle gelmiştir?
– Hele otur, dinlen, anlat ki, neler oldu?
Osman Bey oturmuyor. Bastonuna dayanarak konuşmaya başlıyor:
– “Viyana önlerinde yaralandık, bastonsuz yürüyemez olduk. Anlayacağınız artık bizden serhat kulluğu geçmiş ola…
Osman Bey, bir çıkın açar, içinden işlemeli bir altın kâse çıkarır, Padişah’a uzatır:
– Bu kâse, sizin, Şahin Bey’e armağanınızmış. Şehit olurken bana verdi. En kıymetli malım budur. Şehzadelerimizin, efendilerimizin sünnet düğünlerine armağan olarak getirdim. Gerçi sunulan hediyeler karşısında bunun bir ehemmiyeti yok; amma benim de verebileceğim başka bir şeyim yok. Kabul buyurunuz, Hünkârım…
– Aldığım hediyelerin en değerlisi budur, Osman’ım… Hepsine bedeldir. Çünkü bir serhat yiğidinin yegâne kıymetli malıdır. Aldım, kabul ettim fakat bunu tekrar sana hediye ediyorum! Padişah hediyesini çevirmek âdet değildir. Şimdi artık sofraya buyur. Hep birlikte taam edelim.
Osman Bey, sofraya oturur, birlikte yemek yediler. Osman Bey müsaade isteyince, etek öpmesine fırsat bırakmadan Sultan Süleyman Serhat Beyi Osman’ı kucaklar:
– Bak Osman Bey, sakatlığı bahaneyle ceng-u cidalden uzak durma. Çabuk iyileşmen için bizim hekimbaşıya baktıracağım. Serhat boyları bizi bekler. Yine birlikte kılıç sallayacağız!
Bu söz Osman Bey’i diriltiyor. Padişah huzurunda olduğunu unutup bastonunu kılıç gibi havaya kaldırarak gürlüyor: “Birlikte kılıç sallayacağız!”
Pir-i Mehmet Paşa, gördüğü tablo karşısında gözyaşlarını tutamıyor, başını ellerinin arasına alarak, “Bu ne büyük fedakârlık Allah’ım, bu nasıl bir vefa duygusu!”([1])
Sultan Süleyman, anne – babasından öğrenmişti vefalı olmayı…
Selam ve saygılarımla…
[1] Yavuz Bahadıroğlu İletişim: yavuzbahadiroglu@yeniakit.com.tr
YORUMLAR