Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Erdal Arslan

MEHMET AKİF’ İ KASTAMONU’YA GETİREN OLAY

 

Mehmet Akif, Kastamonu valisi Cemal Bey’in yakın dostu Eşref Edib’e kurduğu tuzağı öğrenir öğrenmez meclis binasına gitti. Dışişleri Bakanlığı görevini vekâleten yürütmekte olan Adnan Bey’in odasına girdiğinde sinirden elleri titriyordu:

–  Bu nasıl iştir Adnan Bey? Eşref gibi vatan ve istiklal uğruna yıllardır cefa çeken birisine böyle bir iftira nasıl atılır? Siz, Anadolu’da Milli Hareketin kalbinde, çevrenizde vatanseverler pervane bir halde çalışırken Eşref ateşin tam ortasında, İngiliz askerlerinin sokaklarını kirlettiği, casuslarının kol gezdiği İstanbul’da mücadele etti. Ankara’nın İstanbul’daki gizli postalığını yürüttük beraberce. Ne demek isyancıbaşılık ne demek Ankara Hükümeti’ni dağıtmak için ordu kurmak ne demek Ankara’ya savaş açmak? Üstelik bu saçma sapan iftirayı atan da bir vali, Kastamonu valisi!

Adnan Bey, Akif’i misafir sandalyelerinden birisine oturttu. Bir bardak su ikram etti. Akif odaya paldır küldür daldığından peşinden gelen odacı da kapının önünde sessiz sedasız bekliyordu.

Adnan Bey odacıya:

–  Bize iki çay alıver evladım, giderken de kapıyı kapat, dedi.

–  Sakin olunuz Üstadım, diyerek söze başladı Adnan Bey:

–  Eşref Bey’in böyle bir ihanet içinde olmayacağını, olamayacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Vali, Eşref Bey’in Kastamonu’daki nüfuzundan korkmuş, kendisinin yerine vali yapılacağı evhamına kapılmış. Eşref Bey’den kurtulmak için de böyle feci bir kumpas kurmuş. Her ne kadar Muhittin Paşa, valinin telgrafı üzerine Kastamonu’ya görevlendirilse de durum kısa sürede anlaşılıp Muhittin Paşa da bilgilendirildi. Kastamonu’ya ve şu anda Mutasarrıf Zihni Bey tarafından misafir edildiği Sinop’a da telgraflar çekildi. Eşref Bey tamamen hür ve masumdur.

Kastamonu ve havalisinin Milli Hareket ve bu hareketin kalbi Ankara için ne kadar önemli olduğunu meclisteki herkes gibi Akif de çok iyi biliyordu. Ankara’nın neredeyse dünyaya açılan tek kapısıydı Kastamonu havalisi. İstanbul’dan akın akın Anadolu’ya, Milli Mücadele’ye koşanların en önemli rotası deniz yoluyla İnebolu, ardından Kastamonu, Ilgaz ve Çankırı güzergâhından Ankara oluyordu. Gerek İstanbul’dan kaçırılan silah, cephane ve mühimmatın gerekse Ruslardan alınan silahların da Ankara’ya ulaştırıldığı neredeyse tek yol İnebolu – Kastamonu – Ilgaz – Çankırı – Ankara hattındaki İstiklal Yolu idi.

İsyanın bastırılması ve halkın irşat edilmesi vazifesiyle gittiği Konya’dan yeni dönmüştü. Yorgundu. Fakat Eşref Edib’in başına gelenlerin ardından Kastamonu’ya gitmeye karar verdi. Hemen oracıkta bir dilekçe yazarak Kastamonu ve havalisinde irşat faaliyetlerinde bulunmak için izin istediğini bildirdi. Dilekçesi zaman geçirilmeden işleme konuldu. Matbuat ve İstihbarat Müdürü Galip İhtiyar, 4 Ekim 1920 tarihinde Meclis Başkanlığına şu yazıyı gönderdi:

“Burdur Milletvekili Mehmet Akif Bey’in irşat faaliyetlerinde bulunmak üzere Kastamonu havalisine gönderilmesi uygun görülmüş, adı geçen de gitmeyi istediğinden kendisine izin verilmesi hususu Heyet-i İdare’ye tebliğ edilmiştir. Keyfiyeti tebliğ olunur.”

7 Ekim 1920 tarihinde Meclis Başkanı, Mehmet Akif’in bir buçuk ay izinle Kastamonu havalisinde irşat faaliyetlerinde bulunmasını öngören divan kararını onayladı, 9 Ekim tarihindeki oturumda da bu görevlendirme Meclis tarafından kabul edildi:

 Mehmed Âkif, yanında Çankırı (Kengırı) Mebusu Hacı Tevfik Bey, Binbaşı Halim Bey ile Kastamonu’ya doğru yola çıkmıştır. Kafileyi Kalecik ilçesi yakınlarında Çankırı Kafkas Topçu Alayı Kumandanı Yahya Bey karşılamıştır. Yahya Bey mücadele azmiyle dolu heyecanlı bir kumandandır. Mehmed Âkif ve yanındakiler Yahya Bey’in delaletiyle yol üzerinde bulunan köylere uğrayarak onları vaazları ile irşat edip Milli Mücadele’ye katılmaya davet ettiler. Çankırı’da Kafkas Topçu Alayının oluşu ve Çankırı’nın Kuvâ-yı Milliye ruhu ile çalkalanması Mehmed Âkif’i çok memnun etti. Mehmed Âkif’in Çankırı’da bulunduğu günlerde şehirdeki en aktif sivil toplum örgütlerinden birisi de Çankırı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ydi. Çankırı Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin reisi Balcızade Müfti Ata Efendi; azalar ise encümen-i liva azasından Şeyhzâde Hilmi Efendi, Meclis-i İdare azalarından Hacı Şükrü Efendi, Dumluzade İsmail Efendi, Fevzizade Abdullah Efendi, Belediye Reisi Cemal Efendi ve Saraçzade Hasan Efendi idi.

Mehmed Âkif, 15 Ekim 1920 Cuma günü Çankırı’nın en büyük camisi olan ve halk arasında Büyük Cami olarak bilinen, Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Ulu Camii’nde bir vaaz verdi. Caminin içi hınca hınç dolmuş, cemaat içeriye sığmadığı için cami bahçesine taşmıştı.

Vaaz bittiğinde hem Akif ağlıyor, hem de Çankırılılar ağlıyordu. Camiden çıkan Askerlik Şubesi’ne koştu. Herkes askere alınmak için gönüllü olduğunu bildiren dilekçelerle doldurdu şube evrak odasını. Çankırı’da fazla kalmayan Akif, Ilgaz’ın karlı tepelerini aştıktan sonra 19 Ekim 1920 günü Kastamonu’ya ulaştı. Kendisini Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri ve Gençler Mahfili’nin delikanlıları karşıladı. Akif Kastamonu’ya geldiği gün, Eşref Edib de Sinop’tan Kastamonu’ya ulaştı. Eşref Edib’i yanına kumandan Muhittin Paşa’yı alarak karşıladı Akif. Akif kızgındı:

–  Seni akıllı birisi sanırdım Eşref! Sen vali olacak bu adamın kişiliğini, karakterini anlayamadın mı? Nasıl olur da böylesine nefsinin oyuncağı olmuş birisinin kumpasına gelirsin?

Eşref Edib, Akif’in azarlamalarını sessizce dinledi ve sözlerini bitirir bitirmez eline uzandı. Akif elini geri çekmedi, yakın dostu ve dava arkadaşının öpmesine izin verdi. Bu hareketi Eşref Edib’i affettiğini daha doğrusu ona kırgın olmadığını gösteriyordu. O ana kadar mahcup ve üzgün bir çehreye bürünen Eşref Edib’in neşesi yerine geldi. Akif, her ne kadar Eşref Edib’e sürülmek istenen kara leke resmi makamların çektiği telgraflarla temizlenmiş, ona bu kumpası kuran Vali Cemal Bey kaçarcasına şehri terk etmiş olsa da bir de kendisi yakın dostunun itibarını korumak istedi. Askeri kumandanlar, polis müdürü, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri ve şehrin ileri gelenlerini tek tek gezip Eşref Edib ile birlikte İstanbul’da yaptıkları çalışmaları ve yakın dostunun vatanseverliğini anlattı.

 

KORKMA (Belgesel roman)

ERDAL ARSLAN

(Sayfa 61 – 65)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER