Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Biraz da siz korkun

Beyaz Türkler, gizli yahudiler ve sair kimi karanlık mahfiller son aylarda hezeyanlar içinde. Korkuyorlar, endişe ediyorlarmış. Olabilir, biraz da siz korkun efendiler.

Türkiye İslâmlaşıyor… Lâiklik elden gidiyor… Kadın ve kızlar başörtüsü takmaya yöneliyor… Din güçleniyor… Misyonerler rahat çalışamıyor… İçinize oturan bu korkuları Allah arttırsın.

Ünlü ve birçok yerden ödüllü Fazıl Say isimli müzisyenimiz Türkiye’nin İslâm’a kaymasından dolayı çok korktuğunu ve ülkeyi terk etmeyi düşündüğünü söylemişti…

Silik bir romancı olan Orhan Pamuk bir İsviçre gazetesine Türkiye aleyhinde beyanat verdi ve bir anda meşhur oldu. Bu şöhret ona büyük bir itibar ve servet kazandırdı. Adeta piyangonun büyük ikramiyesiydi.

Bu ülkenin çoğunluğunu ve dominant unsurunu teşkil eden biz Müslümanlar uzun bir zamandan beri kendi öz vatanımızda korku içinde yaşıyoruz. Bir ara din hocalarımız, tarikat şeyhlerimiz, aydınlarımız, seçkinlerimiz İstiklâl Mahkemeleri (Karakuşî) kararlarıyla idam edildi.

Nicesi zindanlarda çürüdü… Üç beş Müslüman bir araya gelip dinî kitaplar okuyamadı, sohbet edemedi. Tamamen dinî, imanî, vicdanî bir iş olan zikrullah yapmak ağır suç sayıldı. Yakalananlar kelepçelenip zincirlendi, hapse tıkıldı. Ağır ceza mahkemelerinde muhakeme edildi.

En ufak bir hakaret ve şiddet içermeyen fikir, görüş, tenkit ve yazılardan dolayı nice Müslüman gazeteci, yazar, aydına cani muamelesi yapıldı.

Ulemadan İskilipli Atıf Efendi’nin, Şapka Kanunu’ndan önce yayınlamış olduğu “Şapka Meselesi ve Frenk Mukallitliği” adlı kitabından dolayı idam edildiğini unutmadık. Bediüzzaman Said Nursî, 1925’ten 1960’taki vefatına kadar sürgünde yaşadı, sürüm sürüm süründürüldü.

Siyasetle hiç ilgisi olmayan Nakşibendî şeyhi Abdülhâkim Arvasî, Ankara’nın Bağlum köyünde sürgün iken öldü. Suçu neydi? Suçu muçu yoktu ama Beyazlar öyle istemişlerdi.

Doksan yaşındaki Şeyh Esad Erbilî Efendi, Erenköyü’ndeki evinden alındı, ve Menemen’e sürüklendi. Orada hastahanede şehid edildi.

Nurcular, mahkemeler tarafından bin kere beraat ettirildi, bu kararlar kaziye-i muhkeme (kesin hüküm) haline geldi, lâkin 1001’inci defa yine tutuklandılar.

Üstâd Mehmed Şevket Eygi’nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Evi ve yazıhanesi defalarca arandı, kitapları ve evrakları çuvallara doldurulup müsadere edildi (el konuldu).

Balmumcu’daki eski av köşkü bir ara sıkıyönetim hapishanesi olarak kullanılıyordu. Bir gün onu yakalayıp oraya attılar. Sonra Sağmalcılar Cezaevine atılmıştı. Oradan büyük bir zulümle elleri ayakları zincirli su bile verilmeden sevk ile Gerede cezaevine geldiğinde zincirlerden bileklerine kan oturmuştu.

Evi basıldığı zaman aksaçlı çilekeş zavallı ihtiyar annesi korkmuş, çok üzülmüş, kolluk mensuplarına “Bizim ne suçumuz var!” diye bağırmıştı. Elli seneden fazla yazarlık yaptı ve bu müddetin büyük kısmını korkular, endişeler içinde sürgün ve hapislerde geçirdi.

1961 veya 62’de, haftalık Yeni İstiklal Gazetesi’nde “Zulümlerin en Şenii ve Alçakçası Kanunların Gölgesinde Yapılandır” başlıklı bir başmakale yazmıştı. Polisler yakalayıp Sultanahmet Adliyesine götürdüler, savcı tutuklanma istemedi fakat  mahkeme bu isteği kabul etmedi. Savcı bir üst mahkemede bu karara itiraz etti. Üst mahkeme vicahi değil, gıyabî karar veriyordu, tutukladılar, ellerini bir hırsızla birlikte kelepçelediler ve yürüyerek yakındaki hapishaneye götürdüler…

1968 yılında bir yazısından dolayı verilen hapis cezası Yargıtay tarafından tasdik edildi ve yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Altı seneye yakın bir zaman gurbette yaşadı, sıkıntılar, çileler çekti. O yurtdışında iken Şalcı Nihat Erim iktidarı günlük gazetelerini (süresiz) kapattı, müesseselerini iflas ettirdi.

İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuku Kürsüsü Başkanı Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, 1960’ların başlarında tutuklanmış, önce Harbiye binasının yer altındaki bir hücresine konulmuş, oradan Balmumcu cezaevine nakl edilmişti. Koskoca bir Anayasa profesörü, nice hâkim ve savcının hocası, yaşlı bir üstâd âdi suçlular ile birlikteydi.

Velhasıl, itildik, kakıldık, süründürüldük… Korkutulduk… Rahat ve huzur görmedik… Hakarete uğradık… Bize düşman muamelesi yapıldı… Tehdit ve tehlike olduk. Kimler için? Onlar için…

Şimdi kalkmışlar, bir elleri yağda, bir elleri balda olduğu halde “Korkuyoruz, çok endişe ediyoruz…” diye yaygara kopartıyorlar. Acaba neden korkuyorlar? Rantları ellerinden gidecek, hegemonyaları, hâkimiyet, emperyalizm ve saltanatları son bulacak diye mi?

Öyleyse korkabilirler.

Bu iş sayın CB Recep Tayyip Erdoğan’ı da aşıyor çünkü. Farz-ı muhâl (bu imkânsız olsa da) 2023 seçimlerinde Erdoğan’ı alaşağı etseler bile korkuları bitmeyecek, bu ülkeyi gâvurlaştıramayacaklar. Bi iznillah bu millet hálâ akl-ı selîm sahibi çünkü. 23.07.2022

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER