Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Geçmiş zaman olur ki…

Söz “Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” şeklinde. Lâkin kimi geçmiş zaman vardır ki hatırladıkça üzülürsünüz. Kimisine kahrolur, kimisini acı bir tebessümle yád edersiniz…

Hepimiz için tayin edilmiş bir ömür var. Hayatımız doğumla ecel (vade, can emanetini teslim tarihi) arasında ama nice hadiseler gelip geçer başımızdan.

Gençlik enerjidir. Ataklar yaparız. Pek fazla düşünmeden en tehlikeli işlere girer, nice nedametler yaşarız sonra. Olgunluk yaşları pek çabuk geçer. Evlenmiş iseniz evin meseleleri, geçim derdi, çocukların sıkıntıları derken ömür tükenir de farkına bile varmazsınız.

En rahat yıllar yaşlılık yılları olmalıdır ama ne gezer. Bu kez de yorgun bünye ihtiyarlığın dertleriyle sarsar, rahat huzur ara ki bulasın.

Ne hikmetlidir, ömür dediğin dün ile yarın arasıdır sözü. Dün yaşanmış gelip geçmiştir. Yarın ise (belki) yaşanacak olandır. İkisi arasında olan ise bugündür.

Her akşam yatmadan önce “bugün Allah için ne yaptın?” diye sorarmış Hz. Ömer (ra). Bu suali sorup da iyi bir cevap verebilenlere ne mutlu.

Mutsuz, huzursuz bir toplum olup çıktık. Haberler cinnet, cinayet, katliâm ile dolu. Keyifli bir sabah kahvaltısı yapmak bile hayâl oldu.

Sıcacık tabiî, tam buğday unundan toprak fırında pişmiş esmer ekmek… İçinde arsenik marsenik bulunmayan doğal su ile demlenmiş, boyasız aromasız çay… Çaya atılmak üzere incecik kesilmiş, kabuğunun üzerinde kimyalı madde bulunmayan bir dilim limon…

Kimyasız, palm yağsız katkısız gerçek (inek veya keçi sütünden yapılmış) peynir… Boyasız moyasız zeytin… Normal bir köy tavuğunun yumurtlamış olduğu bir rafadan yumurta… Az da olsa gerçek bal…

Ne büyük bir hayâl değil mi? Pekâlâ biz mutlu olmak için hangi tedbirleri aldık da mutluluk arıyoruz? Filistin artık yok oldu sayılır. Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı yıkmaya geldi sıra. Bir Filistin’li çocuğu yakarak öldürdüler utanmadan da bunu kutluyorlar. Faili meçhul cinayetlerle hergün onlarca Müslüman katlediliyor kimin umurunda?

Şimdi onlar bu kahrı çekerken Allah seni mutlu yaşatır mı? Zaten batmışsın daha da batacaksın bu adamsendecilikle. Oysa bir şeyler yapılabilir hem de en tesirlisinden… Bir deli kuyuya taş atmasın, bu kez bir Müslüman bir kuyuya taş atsın, cümle dinsizler o taşı çıkaramasın…

Filistin’den yaralı çocukları getirtip Türkiye’de tedavi etsek? Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç vasıtasıyla Filistin’li kardeşlerimize yiyecek yardımı yapsak? En az yüz yetim Filistinli çocuğu okutsak, yetiştirsek?

Bunlar şu anda benim hatırıma gelenler. Başka teklifleri olanlar da ortaya koysunlar ve harekete geçilsin. Faydasız, boş, fevrî heyecanlar ile ancak kendimizi tatmin etmiş oluruz.

Bazıları İsrail mallarını boykot etmekten bahsediyor. Şu anda tarımımız İsrail tohumları ile üretim yapmaktadır. Bundan yıllarca önce Ermeni meselesi dolayısıyla Fransa’ya kızmış ve Fransız mallarını boykot kararı almıştık. Bu boykot kaç gün sürmüştü?.

Bugün aynı Fransa, PKK itlerinin gövde gösterisini polisle koruyor, PKK kampı gibi Fransa meydanlarında şov yapıyor teröristler. Hadi yine boykot etsek, Fransa’ya karşı dev mitingler tertiplesek ya?

Cuma’ya gitmiştim yakın köye. Gençler câmi önünde. İpe sapa gelmez muhabbetler. Bir ara bana laf attılar, attıklarına pişman ettim. Japonya’dan misâl verdim, fabrika gemilerinden, Çin’den İstanbul’a bavul ticaretinden bahsettim…

Bunlar şok… Yan masaya kaçtılar. Ağır geldi laflarım, öyle palavradan geyik muhabbeti olsa hoşlarına gider, ayrılmazlardı. Bu gençlik yola gelmez, getirilmez ise yarınlar karanlıktır demek müneccimlik mi, sıradan bir tesbit mi sayılmalı?

Önce iktidar sonra akil geçinen herkes elini taşın altına koymalı. Adamsende ben ne yapabilirim dediğimiz anda kaybettik demektir. Kuyuya öyle bir taş atalım ki bu kâfir düzen uğraşsın dursun çıkarmak için, biz yolumuza devam edelim.

Gençler partizanlığı bırakın. Parti pırtı konuşmak yerine dünya meselelerini, Türkiye gerçeğini konuşun. Elbette aranızda tecrübe sahibi büyükler varsa söz önceliğini onlara bırakın. Söz büyüğün, su küçüğün unutmayın.

Türkiye neden geri kaldı? Hâk ile yeksan olmuş bir Japonya’dan elli yıl geçmeden dünya ekonomilerine ayar verebilen bir ülkeyi nasıl çıkardılar tefekkür ediniz. Madem ki din mani-i terakki idi ve dine sırtımızı çevirdik, o hâlde bu dinsiz (secular) hayat sonunda neden bir Japonya olamadık?

Şeriata bühtan edenler yerine ne koydular? Cahiliye devrine rücu edip tek adamı tiran yapmaktan, ölünce de putunu yapıp tapmaktan, her yere ismini verip, her yere heykellerini dikmekten başka marifetimiz ne?

Meselâ Japonlar gibi fabrika gemilerimiz mi var? Ya da üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke iken balıkçılıkta dev bir sanayi mi kurmuşuz? Nakliyemizin yüzde yetmişini deniz yoluyla, kalan yüzde otuzunu da öncelikle demiryolu, sonra karayollarını kullanarak mi yapıyoruz?

Meselâ Almanlar nasıl oldu da savaşı takip eden yıllarda çarçabuk toparlanabildi? Biz o denli büyük tahribata uğramadığımız halde neden kendi kurduğumuz fabrikalarda çalışamadık da gidip Alman’ın ırgatı olduk?

Sonra döviz neden yüksekmiş, Erdoğan iktidarı şöyle yapmış, böyle sıçmış… Keşke o hayásız çehrelerinizin tá orta yerine yapsaymışlar…

Ulan develer önce yediğiniz haltları temizleyin be… 31.05.2022

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER