Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Dr. Muharrem Avcı

DÖNÜŞÜM, DOGAL DENGE VE AFETLER ÜZERİNE

Başkent Postasından selam ve saygılar…

“Eli kaleme varmamak” derler ya günlerdir bilgisayarın başındayız ama tek tuşa basamadık. Derin bir üzüntü içinde, memleketimizin içerisinde bulunduğu acı ve ıstıraplarla dolu, büyük can ve mal kayıplarının yaşandığı tabii afetleri takip ediyoruz. Her şeyden önce, Allah beterinden korusun diyor, vefat edenlere Allah (C.C)’dan rahmet kederli ailelerine sabırlar diliyoruz. 

c- 2021 için, geçmişten günümüze adlandırdığımız “Zafer Ayı” kavramı üzerinde duracak, Kastamonu’nun yerine değinecektik. 23 Ağustos Serpuşun serüveni, 25-26 Ağustos Türk Dünyası Günleri ve 30 Ağustos Zafer Bayramının anlam ve önemi üzerinde duracaktık. Ayrıca Temmuz-2021 de dile getirdiğimiz birey olarak “ Davranışlarımızda Denge, Düzen ve Uyum” düşüncesinin toplumsal boyutunu ele almaya gayret edecektik. Ama güzel ülkemizin güneyinde yangınlar, kuzeyinde sel baskınları bizi çevresel tahribatlar üzerinde düşünmeye yöneltti.

Ülkemizin özellikle güney bölgesinde ki ormanlarımız neredeyse kül haline geldi. Akciğerlerimiz yok oldu.

Batı Karadeniz bölgemizde Bartın, Kastamonu ve Sinop illerimiz sellere teslim oldu. Özellikle, yeşil Bozkurt ilçemizde çok büyük can ve mal kaybı var. Bunun ötesinde, yedi ilçemiz sel felaketinden etkilendi. Bu üç ilimizin Afet bölgesi ilan edilmesi, gönlümüzü ferahlattı, inşallah bu yörelerimiz, çok kısa zamanda imar ve ihya edilecektir.

Bildiğiniz gibi birkaç yıldır, yağışlar çok aşırı yağıyor; ya bardaktan boşanırcasına ya da ceviz ve yumruk büyüklüğünde dolular halinde… Seller yollara taşıyor, evlerin çatıları uçuyor, arabalar delik deşik, binaların dış yüzleri sanki otomatik tüfeklerle taranmış gibi…

Neler oluyor?

Bunun için öncelikle vatandaşlık bilinci gerekli.

    Ama nasıl? “YER KÜREYİ DÜŞÜN, YÖREYİ YAŞA, KÜLTÜRÜ AKTAR.” yaklaşımında bir bilinç.

a)Üzerinde yaşadığı dünyada olup bitenleri, dünyayı yöneten yasaları, kurumları ve ilişkileri bilmek, yani “Küreyi düşünmektir.”

21.yüzyılda hızla ilerliyoruz. Çetrefilli dünya gündemine göz attığımızda, dünyanın ciddi dönüşümler yaşadığına tanık oluyor; bu dönüşümlerin etkisiyle; toplumsal adaletsizliğin, çevre tahribatının ve ahlaki çöküntünün temel sorun alanları olduğunu gözlemliyoruz.

Dönüşümler,4(Dört) temel yönde geliştiriliyor;

İlki, teknolojik dönüşüm. Özellikle, telefonun, televizyonun ve bilgisayarın bir araya gelmesiyle internet doğuyor ve bu sanal sarmal tüm ulusal sınırları aşarak insanların özel yaşam alanlarını işgal ediyor. Sanal dünyaya; tele görüşme, tele eğitim, eğlence, güvenlik… Vb. görevler yükleniyor.

Yaşadığımız yüzyılda 3(Üç) sektör hızla yükseliyor.:Biyogenetik, uzay endüstrisi, yazılım sektörü ve yenilikçi elektronik.

İkincisi, Ekonomik dönüşüm. Günümüzde, artık küresel pazarlar söz konusudur. Emek ve sendika anlayışı rafa kaldırılmakta; Devletler, özelleştirme mantığıyla ellerini ekonomiden çekmektedirler. Supranationalyte(Uluslar üstü) kararlar etkinleştiriliyor. Geleneksel ekonomi teorileri çöpe atılıyor.

Üçüncüsü ise, toplumsal dönüşümdür. Birlikte yaşam tarzı olarak, çekirdek aile ötesi özendirilmektedir. Yönetimde; âdemi merkeziyet ve site devletler çağı başlatılmıştır. Ulus devletler, küreselleşmenin içini boşattığı kavramlara sahip çıkamadığından çözülme aşamasına gelmiştir. Dünyaya global köy gözüyle bakışlar artmış; mekansız, vatansız topluluklar ve global aşiretler oluşmaya başlamıştır. Dönüşümlerin engellenmesini önlemek için, insanlık psikolojik baskı altına alınmış; İnsanlığın gelişmesi adına önemli bir ivme yakalanmışken, eğer bu gidişe dur denirse, insanlığın yanaşma olacağı, aksine tavır sergileyenlerin çağ direnişçisi kabul edileceği gibi propagandalar yayılmıştır. Ülkelerin direnişleri; medeniyetin taşrası kalacakları ve küresel köy fakiri olacakları biçiminde aşağılamalarla kırılmaya çalışılmaktadır. Yöneticiler için ise; yenidünya düzeninde, kalkınma ve gelişmenin kaynak sorunu değil idrak sorunu olduğu suçlamaları yapılarak toplumlarıyla ters düşmeleri sağlanmaktadır.

Çevreye gelince ise, tüm koruma ve kurtarma zirvelerine, sürdürülebilir kalkınma söylemlerine rağmen hızla bozulmaktadır. İklim değişikliği, küresel ısınma, çölleşme, çoraklaşma, ormansızlaşma, erozyon, seller, taşkınlar, depremler gibi tabii afetler, insanlığı esir almış bulunmaktadır.

    b) Havasını teneffüs ettiği, suyunu içtiği, topraklarında huzur ve güven içerisinde dolaştığı ülkesinin; dününü, bugününü ve yarınını anlamak, sorunlarını sorgulamak, çözümüne katkıda bulunmak, yani “yöreyi yaşamaktır”.

Yeni bin yıl merdiveninin ilk basamağından vatan ufkumuza baktığımızda şöyle bir tablo yansıyor gözlerimize:

Küreselleşmenin yozlaştırıcı bombardımanı altında milli ve manevi değerlerimizin tahrip edilmekte olduğunu gözlemliyoruz.

Ülkemiz insanları arasında ekonomik uçurumların oluştuğunu; işsizliğin ve sosyal güvensizliğin had safhada yaşandığını; tüketim çılgınlığı ve israfın doruk noktalara tırmandığını tespit ediyoruz.

 Öte yandan;  deremizde, tepemizde yetişenler, aşı beraber yediğimiz işi beraber yaptığımız ve aynı havayı teneffüs ettiğimiz insanlarımızın, gün gelip, vatanına, milletine, bayrağına ve kıymet hükümlerine yabancı kesilmelerine tanık oluyoruz. 

Coğrafyamızın etrafının ateş çemberine dönüştürüldüğünü; bu çemberin içerisinden kendini kurtarmak için can havliyle kaçanların ise, ülkemize sığındığını gözlemliyoruz. Sığınmacıların kültürel farklılıkları ile ülkemiz insanları arasında zaman zaman iletişim çatışmalarına tanık olmaktayız.

c) Yaşadığı toplumda birlikte olduğu kişilerin hak ve sorumluluklarına saygılı, anlayışlı ve düşünceli davranabilmek; ortak yüzyılların ortak yaşamışlığının ürünlerinin değerini bilerek, bunların kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamak yani “ kültürü yaşatmaktır.”

İşte bu nokta, özellikle afet dönemlerinde, güzel ülkemin temel hasleti olarak devam ediyor, inşallah bizden sonraki kuşaklarda da kaybolmaz sürer.

Özellikle Kastamonu Bozkurt örneği üzerinden değerlendirmek istiyoruz:

Sel faciası duyulur duyulmaz, bütün Türkiye anında harekete geçti. Başta Devletimiz, Ordumuz, Hükümetimiz, tüm siyasi teşekküllerin temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, ilin kamu kurumları Bozkurt’a akın etti. Herkes karınca kararınca yardıma ve hizmete koştu. Kazazedeler hızla tahliye edildi. Türkiye’nin her köşesinden tırlarla yardımlar geldi. Yollar ve köprüler yıkıldığından biraz transfer problemi yaşandı ama herkese gelen yardımlar ulaştı ve bol bol yetti.

İnşallah insanımızın köklerden gelen bu hasleti dumura uğramaz, gelecek kuşaklara aktarılır.

Rabbim bizi bu afetlerle imtihan etmesin diyor, baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Sağlık ve huzurla Eylül-2021 Başkent Postasında buluşmak temennisiyle…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER