Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Fetih, Ayasofya ve Taksim Câmii

FETİH (feth) kelime olarak Fatiha ile bağlantılı. Fatiha fetih kökünden. Hergün beş vakit namazda okuduğumuz Fatiha’nın meâl dışında tefsirine de mürâcaat edenler, Sûre ismi için (hemen bütün tefsirlerde) özel bir açıklama yapıldığını da müşâhede etmişlerdir.

Bendeniz size Kanuni Sultan Süleyman devri[1] şeyhülislâmı Ebussuûd Efendi tefsirinden; (fethi de açıklayan) kısmı hülasa olarak aktarayım:

“Fatiha lügatte, kitap veya kumaş gibi açılabilen şeylerin evveli, ilk açılan yeri demektir. Bu gibi şeylerin evveline “fatiha” denmesi, bunların tamamının açılmasına (fethine) vâsıta olmasındandır. Tedricen söylenen sözler okunan satırlar, sayılan yapraklar gibi. Bu şekilde (yavaş yavaş, derece derece, kısım kısım, parça parça) gerçekleşen bir şeyin evveline fâtiha denir.”

Kostantaniyye’nin fethi, İslâm’ın bir beldesi olarak İstanbul olması da küfrün bu önemli ve Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından “ne güzel kumandan, ne güzel askerlerdir” hadîs-i şerîf’i ile fethinin muştulandığı merkezinin, tamamen İslâm’a açılması ilk mánâsı kadar, sonrasında fethedilecek Avrupa topraklarının da İslâm ordularınca fethedileceği (İslâma açılacağı) mánâsını beraberinde getirir.

Zaten Ayasofya’nın câmi haline getirilmesi bile işaret sayılır. Fatih Sultan Mehmet, Kostantaniyye’yi 29 Mayıs 1453 tarihinde fethettikten sonraki ilk Cuma olan 1 Haziran 1453’te Cuma Namazını Ayasofya’da kıldı.

“1934 yılında müze haline getirilerek mahzun bırakılan Ayasofya’yı yeniden beş vakitte şerefelerinde gürül gürül ezan okunan ve binlerce mü’minin namaz kılabildiği kadim câmii hüviyetine kavuşturan Recep Tayyip Erdoğan için II. Fatih denilmelidir” teveccühü bizce de doğrudur. Zaten halk bunları cebren değil, irfânı ile söylüyor.

Ayasofya konuşuldu, yazıldı. Allah onu kadim hüviyetine rücu ettirenden de, yazılarıyla eylemleriyle tazyik yaparak bu kararı aldıranlardan da razı olsun. Gelelim Taksim Câmii meselesine.

Bendeniz onyıllardır İstanbul Anadolu yakasında mukimim. Taksim taraflarına çok gitmişliğim yoktur. Bir vakitler astım illeti nedeniyle orada bir özel hekime alerji aşıları yaptırmaya gidiyor, o vesile ile de biraz geziyordum. Bir keresinde aşıdan geç çıkmıştım. Ağa Câmii biraz uzak kalıyordu. Yakında bir yerde Cuma namazını eda için yer aradım.

Küçük bir mescid olduğunu söylediler gittim. Lâkin mescid toplasan elli kişi almıyormuş. Halk sokağa, hattâ caddeye taşmış, kartonların gazetelerin üzerinde ilk dört sünneti kılıyordu. Ben de öyle yaptım.

Namaz sonrasında ise Beyoğlu’nun meşhur İstiklâl Caddesini yürüyüp o zamanlar tek olan Karaköy metrosu ile aşağı inecek ve oradan da Üsküdar veya Kadıköy vapuruna binecektim.

İstiklâl Caddesine girerken sağda büyükçe bir kilise gördüm (Aya Triada Kilisesi). İçim daraldı, “bu semtte kilise var da, neden büyükçe bir camimiz yok?” diye söylenerek hayıflana hayıflana öyle asabımı bozmuşum ki, önümü göremez hale gelmiş ve bir direğe toslayınca ayılmıştım.

Taksim Câmii yalnızca bizim gibi bir Cuma Namazı hatırası olanları değil, hemen her Türkiyeliyi üzen birbuçuk asırlık uzun bir serüven. Eskiden yalnızca İstiklâl caddesi ile Sakızağacı sokağının kesiştiği köşede koskoca muhitte tek başına Hüseyin Ağa Câmii vardı. Nazım Hikmet (Ran) 1921’de yazdığı şiirinde bu caminin yalnızlığını dile getirmişti:

“Havsalam almıyordu bu hazin hali önce / Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce / Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; / Allahımın ismini daha çok candan andım. (…….) / En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, / Üstünde orospular yükseltiyor sesini (…….) / Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen / Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!” diyordu.

Vakıflar denetiminde restore edilen camimizin 2014’te (yeniden) açılışında Nazım Hikmet’in hüzünlü mısraları bir kez daha terennüm edilmişti. Şimdi gel de Ayasofya’yı yeniden açarak Fatih’in lâ’netini kaldıran, Ağa Câmiini restore ettiren, 1860’lardan beri hayâlimiz Taksim Câmiini inşá ettirip (Fethin 568. Yılında) yeni bir fetih gibi açana duâ etme. Müslaman insaflı olmak gerek. Partizan değil. 29.05.2021

——————————————————-
[1] Budin’in fethinden sonra şehirde ilk Cuma Namazı onun tarafından kıldırıldı. Sekiz yıl Rumeli kazaskeri olarak görev yapan Ebüssuûd Efendi Şâban 952’de (Ekim 1545) Fenârîzâde Muhyiddin Efendi’nin yerine şeyhülislâm oldu. II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed devirlerinde de şeyhülislâm idi.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER