Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Nerde kaldı turce’ûn?

Memleketim Diyarbakır’da önemli ziyaretgahlardan olan, mübarek bir Câmii Şerif vardır ki, İstanbul’da Eyüp Sultan, Bursa’da Emir Sultan, Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli gibi bir türbe özelliği kazanmıştır, ilgi hayli yüksektir. Mübarek gün ve geceler dışında dahi yoğun ziyaretçisi vardır.

Bu Hz. Süleyman Câmii ve Türbesi, Nasiriyye Câmii, Meşhed Câmii, Murtaza Paşa Câmii ve Kale Câmii gibi birçok isimle de anılmaktadır. Minaresindeki kitabelerden Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155 − 1160 yılları arasında yaptırıldığı görülür.

Hz. Ömer (ra) döneminde Diyarbakır’ın fethi bu mevkiden başlamıştı. Câminin bitişiğinde Osmanlılar Dönemi’nde yapılan Halid Bin Velid’in (ra) oğlu Süleyman ile Diyarbakır fethinde şehit düşen diğer sahabelerin  (radiyallahu anhüm ecmain) yattığı «Meşhed» (şehidlik) bulunmaktadır.

Sahabelerin haziresinde medfun olması burayı bir ziyaretgâh haline getirmeye yeterliydi. Kaldı ki bu mübarek câmi, Diyarbakır için bir iftihar vesilesi olarak görülmekte ve Diyarbakır’ı Hac yolculuklarında konak haline getirmekteydi.

Hikâyemiz bu ziyaretgah halindeki câmi ile alâkalı…

Merhum annem ve Ayşe teyzemizle bu ziyaretgaha çokca gitmiş idik. Hattâ ilk oğlum İbrahim henüz birkaç aylıkken de gitmiş, Ayşe teyze ziyaretgahın bir kapısına ait olduğu söylenen anahtarı, oğlum İbrahim’in ağzına sürmüş, “inşá’allah güzel konuşur” duâsı etmişti.

Bu tür şeyleri eskiden bendeniz de ceffelkalem hurafe deyip kestirip atardım. Şimdi başka düşünüyorum. Halkın bu tür şeyler yapmalarına, küfür raddesine vardırmadıkça ses etmemeli diyorum. Meselâ şu anahtarı ağzına sürüp “güzel konuşsun” niyazında bulunmanın nesi kötü? Unutmadan söyleyim, oğlum İbrahim fevkalâde güzel konuşuyor!

Öyle ki onun kadar diğer üç oğlum ve biricik kızımın hiçbiri konuşamaz, ifade-i meramda bulunamaz. Akıcı fakat tane tane, mükemmel bir İstanbul Türkçesi ile konuşur, İngilizcesi de mükemmeldir.

Neyse demem o ki, hurafe de olsa bu tür şeylerden zarar gelmez. Küfre yönelik değildir. Bir bidattır ancak zararsızdır. Hattâ mekâna hürmetin ifadesi olarak güzeldir de. O anahtar sembolik olarak türbede medfun 27 sahabenin  (radiyallahu anhüm ecmain) hürmetini taşıyor çünkü.

Hikâyemize ve hissesine gelince…

Bu türbeye dediğim gibi hergün yüzlerce ziyaretçi gelir. Gelenlerin çoğunun elinde bir mushaf veya en azından Yásîn cüzü vardır. Okumayı bilenler açar okurlar sahabe ve sair medfun şahısların ruhuna.

Kur’ân okumayı bilmeyenlere gelince…

Orada durun. Zira orada “okuyucular” devreye giriyor. Bunların çoğu hafız veya akıcı olarak Kur’ân-ı Kerîm okuyabilen gençlerdir. Fakat az da olsa aralarına üçkâğıtçı okuyucular da karışır. Halk da birbirinden bunlara ait hikâyeleri işitir ve gûya ágâh olurlar.

Bu hikâyelerden biri şöyledir. Saftirik bir okuma bilmeyen kadıncağız türbeye gelir ve bir hafız arar. Şans bu ya, üçkâğıtçının birine tesadüf eder. Adam bunu bir köşeye çeker okuma ücretini de peşin alıp başlar gûya okumaya. Ama ne okuma!..

“Yaaa siiin, vel Kur’ânil hâkiiimmmm…” diye başlar sonrasındaki şöyle böyle herkesin ezbere bildiği birkaç àyeti daha okuduktan sonra saçma sapan ve anlaşılmaz bir sesle devam eder. Kadıncağız önce sabreder biraz dinler sonunda sabrı taşar ve “evlâdım bir «turce’ûn» da olacaktı, nerde kaldı turce’ûn?” der[1].

Üçkâğıtçı afallar ama belli etmez, pişkinlikle makamı da koruyarak devam eder:

“Sabreeeet haanıııım işteee geldi turce’ûnnn…”

Kıssadan hisse, üçkâğıtçılar her yeri sardı ey halkım. Kendine mukayyet ol. Okumayı öğren! Cahiller her daim aldatılır. Okumayı öğren ve sahtekâr dindarlardan, sahtekâr okuyucu ve (köşe) yazıcı sefihlerden uzak dur. Onlar seni yanıltmaya, devletini yıkmaya çalışıyor. Ágâh ol.

Not: Sabah yazarı muhterem Engin Ardıç beyefendiyi «Seçimtay» yazısı münasebetiyle tebrik ederim.  Mutlaka okuyunuz. George Orwell ayarında bir ironiyle Kemalistlerin uydurukçasını tiye almış… 06.06.2022

 

 

 

 

————————————————–

[1] Turce’ûn Yásîn Sûresi’nin 22. Àyetinin sonunda “Vemâ liye lâ a’budu-lleżî fetaranî ve-ileyhi turce’ûn” («Ben, beni Yaratana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz».) geçer, bir de son âyet-i celîlesinde: “Fesubhâne-lleżî biyedihi melekûtu kulli şey-in ve-ileyhi turce’ûn”. (“Demek her şey’in mülk-ü tesarrufu (ve kudreti) kendi elinde bulunan (Allah) ın şanı ne kadar yücedir, münezzehdir! Siz ancak Ona döndürül (üb götürül) eceksiniz.)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER