Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Prof. Dr. Anıl Çeçen

ÖNCE NAHCIVAN KORİDORU AÇILMALIDIR

Geçen sene yaz aylarına doğru olaylar birbiri ardı sıra gündeme
gelince, Türkiye önümüzdeki gündemin, Orta Doğu’dan Kafkasya’ya doğru
değiştiğini görmeye başladı. Küreselleşme sürecinin başlamasıyla beraber
Orta Doğu’ya gelen ABD, bu bölgede İsrail’in çıkarları için savaşmak
zorunda kaldığı için, dünya gündeminde Orta Doğu sürekli olarak birinci
sırayı alıyordu. Ne var ki, aradan geçen otuz yıllık bir zaman diliminden
sonra, yeni ABD yönetimi, başını Orta Doğu çöllerine gömmekten
vazgeçerek, dünyaya daha geniş açıdan yeniden bakmaya başlamıştır.
Dünyanın merkezi bölgesini ele geçirmek üzere savaş süreci
tırmandırılırken, süper güç olarak ABD’nin bütün kıtalar üzerindeki
hegemonyasının giderek azaldığı ve yeni dönemde artık dünyanın ABD’ye
karşı gündeme gelen farklı kutup başları ve bölgesel oluşumların
,yenidünya düzeninin belirlenmesinde eskisine oranla daha fazla etkili
olacakları görülmektedir. Tam bu aşamada artık dünyanın gerginlik
noktasının kuzeye doğru çıktığı ve böyle bir aşamada, Kafkasya üzerinde
odaklandığı anlaşılmaktadır. Ermeni kapısının açılmak istenmesiyle beraber
gündeme gelen Azeri-Ermeni gerginliği bu durumun çok açık bir göstergesi
olarak dünya gündemine girmiştir.
Bir bölge ülkesi olarak Türkiye, Kafkasya’nın uzantısı biçiminde
bir konuma sahip bulunmaktadır. Türkiye’nin doğusu, Kafkasya’nın
batısıdır. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra, Anadolu’da ilk
hükümet girişimi Kars’da Güney Batı Kafkasya yönetimi olarak gündeme
gelmiştir. Eğer Anadolu halkı toparlanarak bir ulusal kurtuluş savaşı
vermeseydi, son Osmanlı Meclisinde ilan edilen milli sınırlar çerçevesinde
bir ulusal devlet kurmasaydı, Ankara hükümeti bütün Anadolu’yu kontrolü
altına alamayacaktı ve bu nedenle de, belki Kars merkezli bir Güney Batı
Kafkasya devleti günümüzde doğu Anadolu topraklarını da içine alarak
devam ediyor olacaktı. Ne var ki , imparatorluktan ulus devlete geçerken
ortaya çıkmış olan bu ara hükümet denemesi bile, Türkiye’nin Kafkasya
bölgesi ile nasıl bir ortak konuma sahip olduğunu açıkça gözler önüne
sermektedir. Bugün Güney Kafkasya’da yer alan üç küçük devletin
genişleme ve yayılma alanları, Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli sınırları
içerisinde yer alan Doğu Anadolu bölgesinde bulunmaktadır. Bu durumu iyi
bilen Atatürk önceliği doğu cephesine vererek, Gürcistan ve Ermenistan
ile ilk önce çatışma sonra da barış yolunu gerçekleştirerek, Türkiye’nin
doğu sınırlarının çizilmesini gerçekleştirmiştir. İki küçük devlet ile yapılan
sınır anlaşmaları daha sonraki aşamada bunların patronu konumundaki
Sovyetler Birliğine de kabul ettirilerek, kurtuluş savaşının ağırlığı güney ve
batı cephelerine kaydırılmıştır.
Doğu sınırları çizilirken, Sovyetler Birliğinin baskısı ile Ermeni
sınırı İran sınırına kadar uzatılmış ve Türkiye ile Azerbaycan arasına bir
Ermeni bıçağı yerleştirilmiştir. Böylece, iki kardeş ülke olan Türkiye ile

Azerbaycan’ın sınır komşusu olması önlenmiştir. Yıllardır iki toplum
arasında dile getirilen birleşerek tek devlet olma idealinin önüne, Ermeni
bıçağı çıkarılmış ve bu yoldan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan
devletinin gelecekte birleşerek, tek devlete dönüşmelerine gidecek olan
yol kapatılmak istenmiştir. Kafkasya haritasına bakıldığı zaman, bölge
nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Türk asıllı toplulukların
birbirlerinden ayrı tutulmak üzere her yolun denendiği anlaşılmaktadır.
Türk topluluklarının bir kısmı İran’da, bir kısmı Azerbaycan’da, bir kısmı
Türkiye’de bırakılırken, Kuzey Kafkasya’da yaşayan çok miktarda Türk ve
Müslüman nüfus da Rusya’nın hegemonyasına terk edilmiştir . Bir
imparatorluğun çöküşü üzerine, sahipsiz ve dağınık bir durumda kalan
Türk topluluklarının yeni dönemde bir araya gelerek ortak bir devlet çatısı
altında yaşam düzenine sahip olmaları ideali gerçekleştirilememiştir. Bu
nedenle, Kafkasya haritası karışık bir durumda bırakılmış ve küçük Ermeni
devleti bölgeye Türkleri dağıtmak üzere, Ruslar ve batı ülkelerinin işbirliği
ile yerleştirilmiştir. Ermeniler bu coğrafyanın eski topluluklarından birisi
olmalarına rağmen, yirminci yüzyılın başlarında Kafkasya haritası çizilirken
orta bölgede bırakılarak, Türk dünyasının entegrasyonu önlenmiştir.
Küçük Ermenistan devleti ve bunun İran’a kadar uzanan bıçak
görünümündeki sonradan uzatmalı sınırları dikkate alınırsa esas amacın,
bölgedeki Türk varlığının bütünleşmesini önlemek olduğu açıkça
görülmektedir. Ermeni bıçağı yüzünden Türkiye ve Azerbaycan
birleşememiş ama ortaya başka bir garip durum daha çıkmıştır. O da
Nahçivan bölgesinin dağlar arasında dünyadan kopuk bir konumda kendi
kaderine terkedilmesidir .
Azerbaycan’ın ve dolayısıyla Türk dünyasının bir parçası olan
küçük Nahçıvan bölgesinin ne Azerbaycanın , ne de Türkiye’nin sınırları
içinde olmasına izin verilmemiş, iki Türk ülkesi arasında yer alan bu küçük
Türk toprağınının sahipsizliğe terkedilmesi gibi garip bir durum ortaya
çıkarılmıştır. Bugün Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge konumunda
bulunan Nahcıvan bölgesi, Ermeni bıçağının İran sınırına kadar uzatılması
nedeniyle , Türkiye ve Azerbaycan arasına sıkışmış ama Ermenistan sınırı
yüzünden de bir türlü istediği ilişkileri kuramamıştır . Ermeni bıçağı
Nahcivan bölgesinin dünyaya açılan koridorunu kapatmıştır. Ermeni bıçağı
aracılığı ile bölge Türklerinin bütünleşmesi önlendiği gibi ,Nahcivan bölgesi
de dağlar arasında kimsesizliğe terk edilmiştir. Sovyetler Birliği döneminde
bölgedeki demir perde uygulaması nedeniyle kamu oyundan gizlenen bu
haksızlık, yeni dönemde gün ışığına çıkmış ve Kafkasya bölgesindeki asıl
problemin Nahcıvan koridorunun kapatılmasından kaynaklandığı
anlaşılmıştır. Eğer Ermeni bıçağı İran sınırına kadar Kapan bölgesine
kadar uzatılmasa, Nahcivan ile Azerbaycan birleşmiş olacak ve böylece
Nahcıvan üzerinden Türkiye ile Azerbaycan sınır komşusu olabileceklerdi .
Ermenistan İran ile sınır komşusu yapılırken, Türkiye ile Azerbaycan’ın
sınır komşusu olmaları önlenmiş ve böylece, Kafkasya’da güçlü bir Türk
dayanışmasının önüne geçilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş
aşamasında Sovyetler Birliği üzerinden dayatılan bu çözüm, aslında gerçek

bir barış getirememiş ve geleceğe dönük olarak ciddi bir çözümsüzlük
sürecinin başlamasına neden olmuştur. Birbirinden koparılan iki Türk
ülkesinden Azerbaycan demir perde içinde Sovyet hegemonyasına terk
edilirken, Türkiye’de soğuk savaş döneminin gerginliği içinde ABD
hegemonyasının bölgedeki üssü ya da sınır karakolu konumuna
sürükleniyordu.
Bugün gelinen noktada, Ermenistan sınır kapısının açılması
yüzünden, Türkiye ve Azerbaycan’ın karşı karşıya gelmelerinin ana nedeni
bölgede kendi hegemonyasını kurmak isteyen Rus ve Amerikan
emperyalizmlerinin karşıt politikalarıdır. Rusya bölgede Ermenistan
üzerinden ağırlığını sürdürürken Azerbaycan’ı Ermeni bıçağı ile Türkiye’den
ayrı tutmuş, Amerika ise Nato üzerinden Türkiye’yi kullanarak bölgede
Rusya’ya karşı bir ağırlık dengesi kurmak istemiştir. Yüz yıl önce çizilen
sınırların değişen güç dengeleri nedeniyle bugün yeni bir düzene doğru
gidildiği aşamada, yeniden çizilmek istenmesi yüzünden Kafkasya’da
suların ısınmağa başladığı göze çarpmaktadır.Batı dünyasının kendi içinde
yaşadığı çekişme ve kavgalar nedeniyle gündeme gelmiş olan Soğuk
Savaş dönemi geride kalınca, Sovyetler Birliği dağılmış ve böylece Orta
Asya ve Baltık ülkeleri ile beraber Güney Kafkasya ülkeleri de
bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Otuz yıl önce başlayan yeni dönemde,
Azerbaycan Ermenistan çekişmeleri zaman zaman sıcak çatışmalara
dönüşmüş, Ermenistan Azerbaycan’ın topraklarının beşte birini oluşturan
Dağlık Karabağ bölgesini işgal ederken, ortaya bir de binlerce Azerinin
öldürüldüğü Hocalı katliamı çıkmıştır. Yüz yıldır Türklerin aleyhine soykırım
suçlaması ile dünya kamuoyunu karıştıran Ermenilerin, ellerine fırsat
geçtiğinde Hocalı’da soykırım uygulayarak masum Azerileri yokettikleri
görülmüştür. Kendileri Hocalı’da Azeri Türklerine karşı soykırım suçu
işleyen Ermenilerin, hala Türkleri soykırım ile suçlamağa
kalkışmaları,gerçekten ciddi bir çelişki olarak ortada durmakta ve her
nedense Türk dış politikası bu çelişkiyi dile getirmekten uzak durmaktadır
.Türk diplomasisi sürekli olarak savunma konumunda pasif kaldığı sürece,
kendileri Türk soykırımı uygulamaktan çekinmeyen Ermenilerin , Türklere
karşı soykırım suçlamasını bir silah olarak kullanmağa devam edecekleri
anlaşılmaktadır .Yaşanan gelişmeler doğrultusunda , artık bu gibi çelişkili
durumlara bir son vermenin zamanı gelmiştir.
Yeni dönemde, Rusya’nın Kafkasya’nın güneyine inerek ve
Güney Osetya ile Abhazya’yı Gürcistan hegemonyasından kurtararak
kendi denetimi altına almasıyla beraber, ABD ve batı ittifakı Rusya’nın
Gürcistan’ı bütünüyle işgal etmesinden çekinmektedir. Ermenistan’ı kendi
baskısı altında tutmakta olan Rusya’nın yeniden Gürcistan’ı işgale
yönelmesiyle, Kafkasya’da bir Rus demir perdesinin yeniden kurulacağı
görülmektedir. Bunu önleyebilmek üzere atağa kalkan ABD, Türkiye’yi
kullanarak Ermenistan sınır kapısını açtırıp ve böylece Rusya Gürcistan’ı
işgal etmeden, Ermenistan üzerinde tam olarak bir batı hegemonyası
oluşturmak istemektedir. ABD’nin batı ittifakına dayanarak Türkiye’yi
kullandığı bu politika, bir bölge ülkesi olarak Türkiye’ye zarar vermektedir.

ABD Rusya’nın Gürcistan hamlesine karşı yeni satranç atağını
Ermenistan’da Türkiye aracılığı ile gündeme getirmesi ile iki Türk ülkesini
ilk kez karşı karşıya getirmekte ve bu yüzden Türkiye’ye açıkca zarar
vermektedir. Türkiye ABD’nin müttefiki olduğu gibi aynı zamanda bir bölge
ülkesidir ve kesinlikle ittifak ilişkilerinin ,Türkiye’nin bölgedeki konumuna
ve çıkarlarına zarar vermemesi gerekmektedir. Şimdiye kadar batıcı
iktidarlar aracılığı ile Türkiye kendi çıkarlarına ters düşen bir biçimde
yönlendirilmiştir. Ne var ki, eski dönemden gelen bu tür zorlamalar
Türkiye ve bölge barışını ciddi olarak tehdit etmekte ve Ermeniler ile
Türkleri yeni bir çatışma ortamına doğru sürüklemektedir. Türkiye yeni
dönemde ABD’nin çıkarları yüzünden komşuları ile çatışma ya da savaş
ortamına düşmemelidir. Türkiye bu doğrultuda kendisini düşündüğü kadar,
soydaşı ve kardeşi olan Azerbaycan’ı da düşünmek zorundadır. Ermenistan
ile Azerbaycan karşı karşıya geldiği aşamada, Türkiye’nin yeri her zaman
Azerbaycan’ın yanı olmalıdır. Bu durumda Azerbaycan’ın aleyhine
olabilecek hiç bir çözüme Türkiye’nin alet olması düşünülemez. Bunu başta
ABD olmak üzere bütün dünya ülkelerinin iyi bilmelerinde dünya ve bölge
barışı açısından büyük yarar vardır .
Ermeni kapısının açılması konusu, ABD’nin Rusya’ya karşı
Kafkasya’da bir önleyici denge kurmak arzusundan gelmektedir. Ne var ki,
Ermenistan daha Rusya’dan tam olarak kopmamıştır ve Türkiye
aleyhindeki talepleri ile propogandalarından da asla vazgeçmemiştir.
Ermeni kapısının açılması hem ABD’ye hem de Ermenistan’a fayda
sağlayacaktır ama Türkiye için zararlı olacaktır çünkü Azeri toprakları
üzerinde Ermeni işgali devam etmektedir.Bu açıdan Dağlık Karabağ
bölgesindeki Ermeni işgalinin sona ermesi, Azerbaycan’ı yeni bir barış için
tatmin edebilmek üzere öncelikle sağlanmalıdır.Ermenistan için kapılar
açılmadan Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan’a iade edilmeli, bir milyonu
aşkın Azeri göçmenin yeniden yurtlarına dönmeleri sağlanmalıdır. Her iki
ülke için bunlar yapılırken, Türkiye’nin önceliği ise Nahçıvan koridorunun
açılmasıdır . Zengezur ve Laçin bölgelerini de kapsayan bir Nahçıvan
koridoru açılması, Türkiye ile Azerbaycan’ı bütünleştireceği için Ermeni
kapısının açılmasıyla ortaya çıkabilecek mahzurların giderilmesinde, iki
ülke dayanışmasıyla denge sağlayabilecektir. Sovyet Emperyalizmi ile
Hırıstıyan dayanışmasının, Ermeni bıçağını İran’a kadar uzatarak yüz yıl
önce kapatmış olduğu Nahçıvan koridorunun, artık günümüzde açılması
gerekmektedir. Türkiye açısından son gelişmelerin bu doğrultuda ele
alınmasında yarar vardır. Önce Ermeni bıçağı kaldırılarak Nahçıvan
koridoru açılacaktır, ikinci aşamada Ermeni işgaline son verilerek Dağlık
Karabağ Azerbaycan’a geri verilecektir. Ancak üçüncü aşamada,
Ermenistan sınır kapısının açılması düşünülebilecektir. Azerbaycan için
Karabağ sorunu çözülmedikçe ve Türkiye için Nahçıvan koridoru
açılmadıkça, hiç bir Ermeni kapısının açılmasını iki Türk ülkesi kabul
etmeyeceklerdir. Bu nedenle, Rusya’nın güney Kafkasya’ya inmesini
istemeyen batılı emperyalist güçler, Ermeni kapısının açılmasından önce,
Dağlık Karabağ bölgesinin iadesi ile Nahçıvan koridorunun açılmasına

öncelik vermelidirler. Aksi takdirde, hem Türkiye’yi hem de Azerbaycan’ı
karşılarına almak durumunda kalacaklardır.
Türkiye ve Azerbaycan arasında jeopolitik açıdan bir doğal köprü
konumunda bulunan Nahçıvan bölgesinde, bugün iki yüz bin civarında
Türk dağlar arasına sıkışmış olarak yaşamağa çalışmaktadır. Ermenileri
sınır kapısı üzerinden dışa açmak isteyenler, hiç Nahçıvan Azerilerinin de
dışa açılma hakkından söz etmemektedirler. En az Ermeniler kadar
Nahçıvan Türklerinin de dışa açılma hakkı vardır. Onların bu hakkı ancak
koridorun açılmasıyla sağlanabilecek ve o zaman gerçek anlamda
Nahçıvan, Azerbaycan ve Türkiye bütünleşmesinin köprüsü olabilecektir.
Kafkasya’da tırmanmakta olan Rus ve ABD gerginliğine karşı, bölgede
barışı sağlayacak alternatif çözüm Türkiye ve Azerbaycan
bütünleşmesinden geçmektedir. Yirminci yüzyılın başlarında toplanmış
olan Birinci Bakü Kurultayının bir benzeri olarak, İkinci Bakü kurultayı
Azerbaycan’ın başkentinde İran, Irak, Gürcistan, Suriye, Türkiye ve
Türkmenistan’ın da katılmasıyla yapılırsa, Hazar bölgesi ülkeleri kendi
barışlarını emperyal güçleri dışlayarak gerçekleştirebileceklerdir. O
nedenle bugün için yapılması gereken öncelikli iş , Nahçıvan koridorunun
açılmasıdır.
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir savaş dalgasının Orta Doğu
ve Doğu Akdeniz bölgelerinden Kafkasya’ya doğru tırmanması Avrasya
bölgesinin geleceği açısından yeni bir dönemi başlatmıştır . Yeni dünya
düzeni oluşturma çabalarının başlamış olduğu bugünlerde dünyanın bütün
jeopolitik bölgelerinin farklı bir konuma sürüklenmesi üzerine , Karabağ
bölgesi ile birlikte Nahcivan bölgesinin de , harita üzerindeki
konumlarında önemli ölçülerde değişiklik gündeme gelmiştir . Birinci
dünya savaşı sonrasında çizilmiş olan bölge devletlerinin sınırları bu
yüzden geçerliliğini yitirmiş ve bu bölgedeki sorunların çözüme
kavuşturulması açısından engel oluşturmaya başlamıştır . Bu çerçevede
yeni dünya düzeni sürecinde Karabağ ve Nahçivan sorunları acilen ele
alınarak bölgedeki geçiş yollarının açılması sağlanmalıdır .
Küreselleşme sonrasında devreye giren yeni dönemin Kafkasya’daki
ilk savaşı Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ bölgesinin
yönetim biçimi yüzünden ortaya çıkmıştır . Sovyetler Birliği dağılırken hiç
beklenmedik biçimde Ermenistan tarihten gelen yapısı ile bir Azeri toprağı
olan Karabağ bölgesini işgal etmiş ve bu bölgelere Ermeni asıllı
toplulukları yerleştirerek, bugünün küçük Ermenistan’ını büyütebilmenin
çabası içinde olmuştur . Bu doğrultuda Hocalı bölgesinde büyük bir katliam
yapan Ermeni devleti , bölgenin Azeri kökenli toplum yapısını kendi
çıkarları doğrultusunda değiştirebilmenin yollarını aramıştır . Azerbaycan
devletinin daha büyük bir yapıya sahip olması ve petrol zenginliklerini
elinde bulundurması gibi sorunları Rus desteği ile aşmaya çalışan
Ermenilerin , Kafkasya bölgesinin tam ortasında işgal eylemlerini bugüne
kadar devam ettirebilmeleri de, arkalarındaki büyük Hrıstıyan devlet
olarak Rusya’nın perde arkasındaki desteğini sürdürmesi ile
açıklanabilmektedir . Tarihten gelen dev bir ülke olarak Rusya her zaman

için güney sınırlarının güvenlik içinde olmasına dikkat etmiş ve bu yüzden
Karadeniz kıyılarındaki topraklar üzerindeki hegemonyasını sürdürmeye
çalışmıştır . Özellikle yirminci yüzyılın başlarında Rus ordularının ülkenin
güney bölgelerinde emperyalist bir yayılmaya yönelmeleri ile Balkanlardan
Kafkaslara doğru uzanan bir kıyı şeridi üzerinde, Rusların Karadeniz
hegemonyası güçlendirilerek, Kafkaslar bölgesinde Türk nüfus iki ayrı
devletin çatısı altında yaşamaya mahkum edilmiş ve böylece kuzeyin bu
emperyalist devletinin etki alanını genişletebilmesinin önü açılmıştır .İki
kutuplu dünya düzeninde Sovyet sisteminin Rus yakın bölgesinde
kurulması da , Rus emperyalizminin sınırlarını genişletmesine yardımcı
olmuştur .
Sosyalist sistemin çöküşünden sonra çeyrek yüzyıllık bir zaman
dilimi içinde Rus desteği ile Ermeni işgali devam etmiş ama Orta Doğu
ve Akdeniz üzerinden gelişen savaş süreci yeniden Kafkasya bölgesine
sıçratılınca , Dağlık Karabağ sorunu tekrar canlandırılarak dünya
kamuoyunun önüne çıkartılmıştır . Sovyetler Birliğinin dağılma aşamasında
küresel bir değişim dünya kamuoyunu etkilediği için sorun o aşamada
çözüme kavuşturulamamıştır . Yirminci yüzyıl boyunca Sovyet sisteminin
varlığı yüzünden Rusya’yı karşısına almaktan çekinen batılı devletler
yirmi birinci yüzyılda dünya yeniden kurulurken ,bu kez Rus
emperyalizmine karşı daha dik durarak ve bölgedeki savaşın sona
erdirilmesi için devreye girerek, Rusların eskisi gibi Ermenileri himaye
etmelerini önlemeye çalışmışlardır . ABD başkanlık seçimleri öncesinde
Ermenilerin çeyrek asır işgal altında tuttukları Karabağ bölgesini
genişletmek üzere sınırdaki köylere silahlı saldırılar yapması üzerine, Azeri
devleti kendini korumak üzere askeri birliklerini devreye sokarak
Ermenilerin haksız saldırı ve işgal eylemlerinin önünü kesmek istemiş ve
bu yüzden de Karabağ savaşında yeni bir çatışma dönemi daha gündeme
gelmiştir . Bu aşamada ABD kendi başkanlık seçimlerini etkileyecek kadar
bir siyasal yansımayı, bu savaş üzerinden umut etmiş ama olaylar
eskisinden çok farklı bir çizgide gelişerek , Amerikan beklentilerinin boşa
çıkmasına yol açmıştır .
Soğuk savaş sonrasında gelişen olaylar tepkisel olarak farklı
çizgilerde ilerleyince , batı emperyalizmi içinde yer alan ülkeler daha
bağımsız hareket ederek , ABD ile Rusya arasında bir denge arayışı içine
girmişler bu nedenle de Rusya eskisi gibi katı bir emperyalist devlet olarak
hareket etmeyerek, daha anlayışlı ve yumuşak bir tavır ile ikinci Karabağ
savaşının kısa zaman dilimi içinde sona erdirilmesini sağlamıştır .Yüz yıl
önce Kafkasya’nın geleceği için Osmanlı devleti ile savaşan Rusya bu kez
yüz yıllık bir dönemin geçmesinden sonra daha tecrübeli bir yol izleyerek,
Türkiye ile yakınlık içinde meselenin çözüme yönelmesinde etkili olmuştur
. Bölgenin iki büyük devleti olarak Türkiye ve Rusya zaman zaman bir
araya gelerek , hem çatışmaları önlemeye hem de bölge için kalıcı bir
çözüm paketi oluşturmaya çalışmışlardır . Bu doğrultuda bölgede olayları
ve gelişmeleri izlemek üzere bir ortak merkez oluşturulmasına ve iki
tarafın burada zaman zaman bir araya gelerek , Kafkasya bölgesinde

yeni savaş senaryolarının öne çıkmasını önlemek için işbirliği yapmalarına
karar vermişlerdir . İki büyük ülkenin bu konuda anlaşmaya varmalarının
arkasında Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde yaşanmış olan siyasal
sorunların ve sıcak çatışmaların önlenmesi doğrultusunda, başlatmış
oldukları işbirliğinin çok önemli ölçüde olumlu yansımaları olmuştur . Hem
Türkiye hem de Rusya merkezi coğrafyada savaşların önlenebilmesi için
Türkiye ve Rusya işbirliğinin kaçınılmaz bir biçimde ön koşul olduğunu
anlamaları ile , son dönem Karabağ savaşı kısa sürmüştür .Bugünün
dünyasında Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde işbirliği yapan iki
büyük devletin merkezi alan barışı için Kafkasya bölgesinde de doğal
olarak ortak hareket etmeleri kaçınılmaz olmuştur .
Bugünün koşullarında dünya haritasına bakıldığı zaman en karışık
bölge olarak Kafkasya’nın öne çıktığı görülmektedir . Dünyanın jeopolitik
yapılanması açısında Kafkasya ele alındığında Asya ve Avrupa kıtalarının
birleşme noktası olarak görünmektedir . Bu doğrultuda her iki kıtadaki
gelişmelerin doğrudan etkilediği bölgelerin başında Kafkasya gelmektedir .
Rusya ve Türkiye hem Avrupa hem de Asya devletleri olarak iki kıtanın
kesişme noktasındaki bu bölgenin geleceği ile kendi ulusal çıkarları
açısından yakından ilgilenmek durumundadırlar . Kafkasya’nın coğrafi
konumu kadar tarihten gelen konumu da üzerinde durulması gereken
önemli bir faktör olarak bugünün koşullarında yeniden değerlendirilecek
gibi görünmektedir . Milattan sonra üçüncü ve onuncu yüzyıllar arasında
Hazar gölünün kıyılarında kurulmuş olan Hazar devleti bir büyük
imparatorluğa yönelirken , Asya ve Avrupa toprakları üzerinde yayılmış ve
Hazar kıyısındaki kentleri de başkent olarak imparatorluğun merkezi
yapmıştır .Hazar bölgesi tarihte merkezi bir alan olarak Sovyet sonrası
dönemde yeniden öne çıkarken , Hazar’ın yedi yüzyıllık bir uygarlığın
merkezi olarak dünya tarihinde önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir
.Onuncu yüzyıl sonrasında yaşanan siyasal gelişmelerin biçimlendirdiği
Hazar bölgesinin yeniden önem kazanarak geleceğin biçimlenmesinde
merkezi bir konuma sahip olacağı şimdiden görülmektedir . Bu noktada ,
bir dünya imparatorluğu kurmak üzere yola çıkmış olan Hitler’in, neden
Avrupa egemenliğine soyunmuş olan Napolyon gibi Rusya’ya karşı
Moskova’ya gitmediğini ve bunun yerine neden Hazar bölgesinin kuzeydeki
merkezi olan Stalingrad kentine giderek , Hazar bölgesini ele geçirmeye
çalıştığını , bugünün kuşaklarının gelecek iyi düşünmeleri gerektiği ortaya
çıkmaktadır . Bu nedenle Kafkasya’ya giden yolların açılması aynı
zamanda Hazar bölgesinin yeniden dünyaya açılmasını gerçekleştirecektir .
Bugünkü Kafkasya haritasına bakıldığında fazlasıyla parçalanmışlık
içinde karışık bir yapıya sahip olduğu göze çarpmaktadır .Bölgedeki Türk
ve Müslüman bir nüfus çoğunluğuna karşılık ,Kafkasya’nın tam ortasına
Gürcistan ve Ermenistan gibi iki Hrıstıyan devletin oturtulmasının batı
ülkelerinin emperyalist müdahaleleri sayesinde gerçekleştiği
anlaşılmaktadır . Türkiye Akdeniz’e ve Avrupa’ya doğru kurulurken , diğer
Türk devleti olarak Azerbaycan da hem Asya kıtasına hem de Hazar
denizine dönük olarak kurulmuştur . Böylece Kafkasya haritasında iki Türk

devleti ayrı ayrı kurulurken bunların birleşmesini önlemek üzere çeşitli
senaryolar öne çıkarılmıştır . Sırf bu amaçla Azerilerin çoğunlukta
bulunduğu bölgelere, Ermeni ve Gürcü asıllı nüfuslar getirilerek doğu ve
batı Kafkas Türk devletlerinin birleşmesine set çekilmiştir .Bu doğrultuda
Ermenistan sınırları İran’a kadar uzatılarak, Nahcivan ve Karabağ
parçalanmış ve Nahcivan koridoru hem Azerbaycan’dan kopartılmış hem
de Türkiye sınırlarında ayrı bir özerk bölge olarak kalması sağlanmıştır .
Sovyet döneminde Karabağ’ın Azerbaycan sınırları içinde yer almasına
karşı çıkılmamış ama Sovyetler Birliğinin dağıldığı gün Ermeni ordusu Rus
desteği ile Karabağ’a girerek , iki Türk devletinin yakınlaşarak
birleşmesine giden yolu kesmeye çalışmıştır . Bu problem son Karabağ
savaşı sırasında yeniden canlandırılmak istenmiş ama Rusya ve Türkiye
işbirliği ile bir haksızlık önlenerek Karabağ yeniden Azerbaycan’a
devredilmiştir .Ne var ki , sorun Karabağ’ın el değiştirmesiyle tam bir
çözüme kavuşamamış , Nahcivan koridoru meselesi yeniden bütün yönleri
ile bugünün gündeminde yeniden öne çıkmıştır .
Kafkasya bölgesindeki devletlerinde önümüzdeki dönemde ABD eski
dışişleri bakanının söylediği gibi sınırları değişecek 22 ülke arasında yer
alması da önümüzdeki yıllarda Kafkasya’nın konumunu değiştirebilecektir .
Bugünkü devletlerin içinde yer alacağı bir Kafkasya Birliğinin kurulup
kurulamayacağı da sınırlar yeniden belirlenirken gündeme getirilebilecektir
.Hazar bölgesinin yeni dünya düzeninde Hitler’in ortaya koyduğu gibi
dünyanın merkezi olup olamayacağı , bölge devletlerinin tutumuna bağlı
olacak ve bu aşamada Türkiye ile Rusya arasında sürdürülecek işbirliği
yada diyalog farklı yaklaşımların önlenmesini sağlayarak, akıl ve sağduyu
çizgisinde bir yeni yapılanmanın bölgede esas olmasına yardımcı olacaktır
. Bunun için de ilk atılacak adım Nahcivan koridorunun açılması olacaktır .
Yüz yıl önce harita üzerinde yapılmış olan hatanın düzeltilmesiyle ,
Nahcivan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile sınır komşusu olması sağlanacak ve
Nahcivan bu hali ile öncelikle Türkiye ile Azerbaycan arasında köprü
konumuna gelecektir . Nahcivan köprü konumu ile Türkiye üzerinden
Avrupa’ya ,Azerbaycan üzerinden de Asya’ya bağlanacaktır .Böylece
Nahcivan koridorunun açılmasıyla birlikte Hazar bölgesi ve Kafkasya
ülkeleri yeni ipek yolu üzerinden doğu-batı trafiğinin tam ortalarında
yeniden Hazar’ın merkezi konuma gelmesini sağlayabilecektir . Rusya ve
Türkiye’nin bu çizgide ortak hareket etmesi de aynı zamanda İngiltere ve
Çin arasında yeni oluşturulan yeni ipek yolu güzergahında Hazar bölgesini
tekrar öne çıkaracaktır .Hazar’ın karşı kıyısında yer alan İran ve
Türkmenistan devletlerinin de için de yer alacağı Kafkasya platformu Orta
Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerindeki sıcak çatışmaların Kafkasya
bölgesine taşınmasına izin vermeyecektir . Bu doğrultuda günümüzde
Kafkasya için ilk atılacak adım olarak Nahcivan koridorunun ipek yolu ile
birlikte geçişe açılması, dünya barışı açısından son derece acildir

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER