Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Davut Zat

Sevmeyi Kim Başlatır?

         Bir çiçeği, bir manzarayı, bir suyu, kayayı, ağacı, hayvanı, toprağı, insanı ya da karşı bir cinsi nasıl ve neden severiz? Zaten sevilesi oldukları için midir onları sevmemiz. Yoksa sevmeyi istediğimizden mi sevgili gelirler gözümüze ve gönlümüze. Görüp beğendiklerimizi bu özelliklerinden yola çıkarak tam aradığımız ve bulduğumuz diyerek mi benimseriz? Yine bulduklarımızı yücelttiğimiz yönleriyle abarttığımızdan mıdır ölümünü sevme mücadelemiz. Sonra aradığımız özellikleri göremediğimizde üzerini örterek hoş görme eylemimiz sevme isteğimizden mi kaynaklıdır. Ne dersiniz?

         Sevmek ve sevilmek bir ihtiyaç olarak zaten içimizde var olan yüce bir duygudur. Hem de su gibi, ekmek gibi, tuz gibi, yemek gibi. Olmazsa olmaz duygusal bir ihtiyaçtır. Sevgisiz yetişmek, sevgi açlığı, sevmeyi bilmemek hayatın en dengesiz yönü ve bunalımıdır insan için. Bu yüzden sevgi isteğinin üzeri küllenmiş olsa da bir defineci gibi ararız sevgiyi. Biz başlatırız yani sevmeyi! Küçük bir kıvılcım bekleriz har ateşi coşturmak için. Bile ve isteye kendimizi bile aldatma pahasına yaparız kimi zaman bu başlayışı. Hayallerimizle süsleriz küçük olumlulukları. Büyük manalarla altına odun atarız ateşimizin. Sevdaya kanmak ve esir olmak isteriz. Bu kutsi duygunun ateşinde yanmaya talip oluruz tıpkı pervaneler gibi. Hayranlık sergileyip dakikalarımızı sevdiğimizi düşünerek geçirerek tipik bir var oluş sergileriz.  

         Kırılırız bazen de, korkarız sevmekten ya da sevilmekten. Düşman kesiliriz sevgiye. Terk ederiz zenginliğinde ve enginliğinde yüzebilmek varken. Unutur, unutulur gideriz hiç yokmuşçasına. Ne gecelerin uzunluğundaki beklemelerin kıymeti kalır geride. Ne de kaybolan sevgilerin hiç vazgeçilmeyeceğini düşündüğümüz beraberlikleri…

         Güneşin doğuşu ve batışı gibi mukadderdir, sevgilerin doğuşu ve batışı da. Mutluluk kaynağınız olan sevgiler mutsuzluk sebebinize dönüşüverir bir anda. Rüyada gibi seyredersiniz olup biteni bir acayip şaşkınlık içinde. Bütün dünyayı size verseler sevdiğiniz her ne ve kim ise onsuz yaşanmıyor derken, bir de bakmışsınız zifiri karanlıklar sarmış etrafınızı. Gecenizi gündüz yapanlar bu defa gündüzünüzü geceye çevirmişlerdir! Oysa yaşam mücadelenizde sevgi itici güç iken artık cesaretsizlik yanınız, mutsuzluğunuz ve yüreğinizin ağırlığı değil midir karamsarlıkla yol arkadaşlığı yaparken? Dünyalar kadar önemli olanlar, dünyanızı karartırken. Sizi size yaklaştıran sevgi, sizi sizden uzaklaştıran kocaman bir kırgınlığa dönüşürken. Bu yüzden sevgisiz yetişmemeli hiçbir insan. Sonraki hayatında bu boşluğu sevgiye düşman olarak kullanmaması için. Tüm sevilesi olanları ve sevgileri kıskanmaması adına…

         Evet, sevgisizlik kıskançlıkla yol arkadaşlığı yaptığında sahile vuran harabe bir tekneye dönüştürür bahtları. Mazinin gücü bile atacağı kara imzaya engel olamaz o saatten sonra… 

         Sevgisiz yetişmemeniz ve her duygunun hakkını yerli yerince verebilmeniz dileğiyle. Hep sevgi ile kalınız.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER